Bankaların Aralık 2024 ayına ait bilançoları ve gelir gider tabloları BDDK tarafından açıklandı. Böylece bankaların 2024 yılına ait verileri tamamlanmış oldu. Bu yazıda, bankaların 2024 yılındaki kârlılıklarını ele alacağız. Gelir gider tablosunda ilk dikkati çeken noktalardan biri, bankaların kârlılığındaki düşüş oluyor.
Bankaların kârlılıklarını analiz edebilmek için, gelir gider tablosunda yer alan çok sayıda kalemi faiz dengesi (faiz gelirleri-faiz giderleri) ve faiz dışı denge (faiz dışı gelirler-faiz dışı giderler) diye iki ana analitik kavram altında toplayalım.
Faiz dengesi 2024 yılında geçen yıla göre yüzde 37 artarak 986 milyar TL olmuş; faiz dışı denge ise geçen yıl 89 milyar TL fazla verirken, bu sene 53 milyar TL açık vermiş. İki ana kalemdeki gelişmelerin sonucu olarak, net kâr hacmi yüzde 9 artarak, 659 milyar TL olmuş.
Kâr hacminin yüzde 9 artması yeterli mi, yetersiz mi? Bunu nasıl anlayacağız? Neyle kıyaslarsak kâr hacmindeki artışın makul mü, fazla mı, düşük mü olduğunu bulabiliriz? Bu konuda rivayet muhtelif. Enflasyonla, mevduat maliyetiyle, taşınan risklerin fiyatıyla, sermayenin marjinal getirisiyle kıyaslanması gerektiğini savunan görüşler var.
Bankalar temelde para satın alıp, sonra bu parayı başkasına satarlar ve arada oluşan riskleri taşırlar. O halde makul kâr oranı, mevduatın maliyeti ve taşınan risklerin maliyetini içermelidir. Siz bir tasarruf sahibi olarak elinizdeki parayı bankaya mevduat yaparsanız, hiç risk almadan mevduat faizi kadar gelir elde edersiniz. Eğer parayı mevduata yatırmak yerine, bankaya ortak olarak, bankacılığın risklerini (kur riski, faiz riski, likidite riski, kredi riski, operasyonel riskler vb) taşımayı tercih ederseniz, bu riskleri taşımanın primini de kazanmalısınız.
Peki, 2024 yılında mevduat ve kredi maliyeti ne olmuş? Bu hesap için ortalama mevduat büyüklüğünü belirlememiz ve hesabımızı ona göre yapmamız doğru olacaktır. Bankaların yıl boyu TL mevduata ödedikleri toplam faiz miktarını, yıl içindeki ortalama TL mevduat büyüklüğüne bölerek, mevduat maliyetini oldukça gerçekçi olarak belirleyebiliriz.
Faiz giderleri, gelirlerinden çok daha hızlı büyümüş
Bu yöntemi mevduat ve kredi için uyguladığımızda da TL mevduat maliyetini yüzde 37,4; ortalama TL kredi maliyetini de yüzde 37,7 olarak buluyoruz. İki rakam arasındaki farkın, bankaların taşıdığı risklerin fiyatı olması gerekiyor ama iki rakam arasında pek fark yok çünkü yukarıda belirtildiği üzere faiz giderleri faiz gelirlerinden çok daha hızlı büyümüş. Faiz dışı denge de açık verince, kâr artışı neredeyse durmuş.
Şimdi özkaynak kârlılığına bakalım. Aynı yöntemi uygulayarak, (toplam kâr hacmi/yıl içindeki ortalama özkaynak büyüklüğü) özkaynak kârlılığı yüzde 26 buluyoruz. Peki, yukarıda saydığımız çeşitli kriterlere göre baktığımızda, yani enflasyonla, sermayenin maliyetiyle, taşınan risklerle vb. kıyaslandığında, bu yüzde 26 makul müdür, düşük müdür, yüksek midir?
Hemen söyleyelim, yıllık enflasyonun yüzde 44 olduğu bir ekonomide, bütün kriterlere göre bu rakam düşüktür. Mesela paranızı mevduata veya hazine bonosuna yatırsaydınız, daha çok kazanırdınız.
Enflasyon muhasebesi uygulansaydı kârlılık daha da düşecekti
Peki 2024 yılında banka kârlılıkları neden böyle oldu? Çok sayıda faktör var bu durumu yaratan ama önemli faktörlerden biri vade yapısı. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre ortalama vade mevduatta 3 ay, kredilerde ise 15 ay civarında. Mevduatın, kredilere göre çok daha düşük vadeye sahip olduğuna dikkat edin lütfen. Böyle bir vade yapısıyla, faiz oranlarının yükseldiği dönemlerde bankalar fazladan zarar eder (yada kârları azalır). Tersine faiz oranlarının düştüğü dönemlerde ise bankalar kârlarını artırır. Tabii 2024 yılında düşük kârlılığı etkileyen başka faktörler de var. Mesela ekonomide soğuma, mevduat faizlerindeki artışın kredi faizlerine tamamen yansıyamaması, başta zorunlu karşılıklar olmak üzere, bazı düzenlemelerin yarattığı maliyetler gibi.
Son olarak bankaların kârlılık rakamını değerlendirirken, iki noktayı daha akılda tutmak gerekiyor. Birincisi enflasyon muhasebesi uygulanmamış olması. Eğer uygulansaydı, bu kâr rakamının daha da düştüğünü görebilirdik. İkinci nokta ise BDDK’nın bu kârın ne kadarının dağıtımına izin vereceği. Kâr rakamının zaten düşük olduğu göz önüne alınırsa, BDDK bu kârın sermayedarlara dağıtımına hiç izin vermeyebilir veya oldukça kısıtlı bir dağıtıma izin verebilir.