ÖZGÜN ÇINAR - TRASTA ESG Genel Müdürü SERBEST KÜRSÜ
Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik raporlamasıyla ilgili yeni düzenlemeleri içeren Geniş Kapsamlı (Omnibus Draft) Teklifi taslağının piyasaya sızmasıyla birlikte, iş dünyası ve çevresel sürdürülebilirlik çevrelerinde yankılar başladı. Görünüşe göre, AB'nin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) kriterlerindeki sıkı kurallar gevşetiliyor. Bu değişiklikler, hem şirketlerin raporlama yükünü hafifletmeyi hem de küresel rekabet gücünü artırmayı hedefliyor. Neler değişiyor diye özetlersek;
1-CSRD ve ESRS kriterleri yükseltilip, kapsam daralıyor
2-CSSDD’de yasal sorumluluk hafifletiliyor
3-AB Taksonomisinde ihtiyarilik getiriliyor
Bu değişikliklerin detayına gireceğiz ancak sormamız gereken asıl soru şu: Bu gerçekten bir basitleştirme mi yoksa sürdürülebilirliğe vurulmuş bir darbe mi?
CSRD ve ESRS: Kapsam Daralıyor, Sorumluluk Azalıyor
En dikkat çekici değişikliklerden biri, Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) kapsamındaki şirket büyüklüğü eşiğinin yükseltilmesi. Artık 250 çalışan ve 40 milyon € ciro sınırı, 1.000 çalışan ve 450 milyon € ciro seviyesine çıkarılıyor. Bu değişiklik, önceki kapsamın %85'ini dışarıda bırakıyor. Yani, büyük firmalar bile bu kriterlerin dışında kalabilecek.
Kriter |
Mevcut |
Taslak |
Çalışan Sayısı |
250 |
1.000 |
Ciro |
40 Milyon Euro üzeri |
450 Milyon Euro |
Bir başka önemli değişiklik ise tedarik zinciri raporlamasında geliyor. Daha önce tüm tedarik zincirinden veri toplanması zorunlu iken, bu gereklilik sadece CSRD kapsamındaki şirketlerle sınırlanıyor. Diğer bir deyişle, dolaylı tedarikçiler (alt yükleniciler, yan sanayi firmaları) artık sürecin dışında kalacak. Bu, potansiyel risklerin görünmez hale gelmesi demek.
Sektörlere özel sürdürülebilirlik standartlarının rafa kaldırılması ise, sektör bazlı çevresel ve sosyal etkilerin göz ardı edilmesine yol açabilir. Yani enerji, tekstil ya da gıda sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın özel koşulları artık göz önünde bulundurulmayabilir.
CSDDD: Yasal Sorumluluklar Ortadan Kalkıyor
Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi (CSDDD) kapsamında da ciddi bir geri adım söz konusu. Daha önce şirketlerin tüm değer zincirini kapsayan bir denetim yapmaları beklenirken, artık yalnızca doğrudan tedarikçileri değerlendirmeleri yeterli olacak.
En çarpıcı değişikliklerden biri de sivil sorumluluk maddesinin kaldırılması. Eskiden, sürdürülebilirlik yükümlülüklerine uymayan şirketler yasal olarak sorumlu tutulabilirken, yeni düzenleme ile bu zorunluluk ortadan kaldırılıyor. Yani çevresel ihlaller karşısında yaptırım gücü zayıflatılıyor.
Yine, şirketlerin sürdürülebilirlik geçiş planlarını uygulama zorunluluğu da kaldırılıyor. Artık sadece bu planları hazırlamaları yeterli olacak. Fakat uygulama konusunda bir yaptırım ya da denetim yapılmayacak. Sürdürülebilirlik hedeflerinin bir nevi "kağıt üzerinde" kalmasına kapı aralanıyor.
AB Taksonomi Yönetmeliği: Gönüllülüğe Doğru Bir Adım
AB Taksonomi Yönetmeliği’ne göre, çevresel etkilerin raporlanması zorunluyken, yeni taslakla bu yükümlülük şirketlerin inisiyatifine bırakılabilir. Yani, firmalar isterlerse raporlama yapacak, istemezlerse bu süreçten muaf olacaklar.
Bununla birlikte, çevresel zarar vermeme (Do No Significant Harm - DNSH) kriterlerinde de gevşeme sinyalleri veriliyor. Bu da, daha önce sıkı olan çevresel standartların sulandırılması anlamına geliyor.
Sürdürülebilirlikten Geri Adım mı, Akılcı Esneklik mi?
Bu değişiklikler, şirketler için bürokratik yükü azaltmak ve AB’nin küresel rekabet gücünü artırmak adına mantıklı görünebilir. Ancak işin diğer yüzünde, Avrupa’nın sürdürülebilirlik konusundaki liderlik iddiasını zayıflatacak önemli riskler de yatıyor.
Sürdürülebilirliğe yatırım yapan şirketler, bu yeni düzenlemelerle rekabet açısından dezavantajlı hale gelebilir. Daha önce raporlama için ciddi kaynak ayırmış şirketler, bu yatırımlarının karşılığını alamama riskiyle karşı karşıya kalacak.
Rekabet Gücü İçin ESG’nin Rolü:
Bugünün küresel pazarında, Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) kriterleri sadece bir uyumluluk meselesi değil; aynı zamanda güçlü bir rekabet avantajı sağlıyor. Yatırımcılar, müşteriler ve hatta tedarikçiler giderek daha fazla ESG performansına odaklanıyor. Sürdürülebilir iş modelleri, hem riskleri azaltıyor hem de uzun vadeli büyüme potansiyelini artırıyor.
ESG’nin rekabet avantajı yaratma yolları:
- Yatırım Çekiciliği:
Küresel yatırımcılar, çevresel ve sosyal sorumluluğa önem veren şirketleri tercih ediyor. ESG skorları yüksek şirketler, daha düşük finansman maliyetleriyle yatırım çekebiliyor.
- Müşteri Sadakati:
Tüketiciler, artık çevreye ve topluma duyarlı markaları daha fazla tercih ediyor. ESG’ye önem veren şirketler, marka değerini artırırken müşteri bağlılığını da güçlendiriyor.
- Operasyonel Verimlilik:
Sürdürülebilir uygulamalar, enerji tasarrufu ve kaynak optimizasyonu gibi alanlarda maliyet avantajı sağlıyor. Bu da uzun vadede kârlılığı artırıyor.
- Regülasyonlara Uyum:
ESG’ye uygun hareket eden şirketler, gelecekte çıkabilecek daha katı düzenlemelere şimdiden hazır hale geliyor. Bu, uyum maliyetlerini azaltarak rekabet avantajı sağlıyor.
Sonuç olarak, bu “basitleştirme” adımları, şirketlerin uzun vadede çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) alanında farklı strateji izlemelerini sağlayacak. Bu uygulama değişikliği kısa vadede maliyetleri azaltırken, uzun vadede hem şirketler hem de toplum için çok daha büyük bedeller doğurabilir.
Rekabet gücünü artırırken sürdürülebilirliği korumak adına, dengeyi kurmak kolay değil ama ESG kriterlerinden vazgeçmek, uzun vadede kaybedeceğimiz en büyük rekabet avantajı olabilir. Şirketler için gerçek başarı, yalnızca karlılıkla değil; aynı zamanda gezegeni ve toplumu koruma başarısıyla da ölçülmeli.