Başkan Biden’ın Ukrayna’nın Rusya topraklarını hedefleyecek şekilde uzun menzilli ATACSM füzelerini kullanmasına izin vermesi kapsamlı tartışmalara yol açmış bulunuyor. İnsanlar daha önceleri gereken izni vermekten uzak duran Biden’ın neden şimdi böyle bir cömertlik eylemi yaptığını sorguluyor. Çoğu gözlemci bunu Biden’ın başkanlıktan ayrılmadan Zelenski’ye yaptığı bir jest olarak yorumluyor. Yaygın bekleyişlere göre Trump, Ukrayna’ya yardımı keserek, bu ülkeyi Rusya’yı gözeten bir barış anlaşması imzalamaya zorlayacak. Ukrayna’ya verilen izin ise, Rusya’dan aldığı toprakları muhafaza etmesini sağlayacaktır. Böylece Rusya’nın topraklarını geri alması konusunda Ukrayna’nın pazarlık gücünün artacağı umuluyor.
Biden’ın izni, Trump’ın devreye sokacağı söylenen yeni siyaset muvacehesinde verip vermediğini bilmiyoruz. Ancak, kısa bir süre önce Rusya’nın savaş hedeflerine ulaşmak için ülkesine Kuzey Kore askerlerini davet ettiğini biliyoruz. Bir ihtimal, Biden’ın kararı Rusya’nın savaşa uluslararası bir hüviyet kazandırmasına, barış anlaşması öncesi daha çok toprak edinmesi gayretine bir tepkidir. Başkan Biden’ın müzakereler başlarken Ukrayna’nın daha güçlü konumda bulunmasını arzulaması anlaşılabilir bir tutumdur. Her halükarda, Ukrayna’nın askeri kabiliyetleri genişlemiş, Rusların karşısına yeni zorluklar çıkmıştır.
Rusya Amerikan jestine gayet sert tepki vermesine herhalde şaşmamak gerekir. Birleşik Devletleri gerilimleri yükseltmekle itham etmiş, saldırgan davranışların devam etmesi durumunda nükleer silahlara başvurabileceğin ima etmiştir. Böyle bir tepkinin komşusu bir ülkeyi işgale yönelen, bu ülkedeki güç merkezleri dahil sivil hedefleri vurarak onu mefluç hale getirmeye çalışan, ve kendi savaşına yardım için başka ülke askerlerini davet eden bir ülkenin tarafından gösterilmesi ilginçtir. Yine de ciddi bir tehdidin yapıldığı açıktır. Taktik seviyede olsalar bile, nükleer silahların kullanılması çatışmaları daha yüksek bir düzeye tırmandırmaktadır.
Ukrayna’ya ATACSM füzelerini ülke dışında kullanması için izin verilmesi mücadeleyi tırmandıran ve tercihan atılmaması gereken bir adım olarak değerlendirilmiş, ve çoğu ülke tarafından endişe ile karşılanmıştır. Bu tepkilere olayların tırmanma olasılığının yol açtığı bellidir. Ancak, kesin hükümler vermeden önce olanları serinkanlılıkla ve dışardan bakarak incelemekte fayda vardır. İlkin, uzun süredir mücadele eden ve mücadelelerinin sonlanmasını arzulayan Rusya ve Ukrayna, “şerefli” bir barış anlaşması imzalamayı arzulayacaklardır. Burada “şerefli” rakip karşısında mahçup ve ezilen bir konuma düşmemek anlamına gelmektedir. İkinci olarak, şerefli bir barış kurmak için, Ukrayna’nın da Rusya’ya karşı kullanabileceği bazı imkanlara sahip olması gerekir. Başka türlü ifade edecek olursak, Ukrayna’nın barış için birşeyler vermesi istenecektir ki, onun da bunlar karşısında bir şeyler elde etmesi lazımdır. Eğer Ukrayna şu anda elinde bulundurduğu Rus topraklarını tutmayı başarırsa, o zaman Rusya’nın Ukrayna topraklarından çekilmesi karşılığında, kendisi de Rus topraklarından çekileceğini müzakere edebilir. Bu çerçevede düşünüldüğünde, ATACSM’in Ukrayna’nın pazarlık gücünü korumasına yardımcı olacağı aşikardır.
Gerek ABD gerek AB, Ukrayna’yı Rusya’nın topraklarını almasına karşı koyması için teşvik ettiler. Her ne kadar Rusya daha güçlü bir ülke olarak görülse de, Ukraynalılar takdir edilecek bir direnme ile Rusya’nın herkesin korkacağı kadar güçlü bir askeri yapıya sahip olmadığını gösterdiler. Mücadele beklenenden uzun sürdüğünden, AB ve ABD Ukrayna’yı desteklemekten yorgun düşmüşe benziyorlar. Her ikisi de Ukrayna yerine daha çok kendi iç meseleleriyle ilgilenmek istemektedirler. Ancak Ukrayna’yı şimdi yalnız bırakacak olurlarsa, Rusya işgal yoluyla topraklarını genişletmesinin Batı tarafından sonunda kabul edileceğini, sadece sabretmesi gerektiği sonucuna varacaktır. Rusya Sovyet İmparatorluğu’nun çöktüğünü kabulde zorluk çekmekte, onu yeniden kurmayı hayal etmektedir. Eğer Rusya eski imparatorluğu kurmanın tek koşulunun “dayanmak” olduğu kanaatine varırsa, muhtemelen Ukrayna ile yetinmeyecek, diğer bazı Sovyet topraklarını da ülkesine katacaktır. Bu açıdan düşünüldüğünde, Biden’ın kararı iyi düşünülmemiş, isabeti tartışmalı bir karar olmaktan uzaklaşıyor.
Tabii, endişelerin altında yatan nükleer tırmanma sorusunu görmezlikten gelemeyiz. Bu olasılığı inkar etmemiz mümkün değildir. Belki bu noktada “caydırma” ilkesinin mantığını hatırlamak yararlıdır. Rusya’nın nükleer silah kullanması, diğer ülkelerin de aynı silahları kullanmasının yolunu açabilir. Böylece Rusya’nın nükleer silah kullanmaktan sağlayacağı fayda karşısında kabul edemeyeceği kayıplara uğraması söz konusu olabilecektir. Pekiyi, mevcut durumda acaba “caydırma” işleyecek midir? Tabii ki, sorunun açık ve kesin cevabı “bilmiyoruz” dur. Ancak, Rusya’nın uluslararası alanda günümüze kadar rasyonel bir aktör olarak davranmış olması endişemizi bir ölçüde hafifletmektedir.