Almanya’da hafta sonu yapılan seçimlerin sonucunu ekonominin durumu belirledi.
Seçmen, Alman ekonomisinin son yıllarda yaşadığı sıkıntıların faturasını önceki şansölye Olaf Scholz’a kesti. Seçimlerden beklendiği gibi sağcıların oluşturduğu CDU-CSU birinci parti çıktı. İkinci sırayı ise aşırı sağcılar aldı. Yani Almanya sağa kaydı.
Almanya’nın sağa kayması genelde bizim için sorunlu olur. Böylesi dönemlerde göçmen karşıtı eğilimler güçlenir, Türkiye ile ilişkiler daha gerilir.
Almanya’nın yeni liderliği ekonomideki gidişatı tersine çevirebilir mi? Kısa vadede çok olası görünmüyor. Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi’nin lideri Friedrich Merz'in seçim kampanyasında iddia ettiği gibi daralmakta olan bir ekonomiyi hemen yıllık yüzde 2-3 büyüyecek kapasiteye getirmesi çok kolay görünmüyor.
Ülke, enerji şoku yaşıyor
Almanya ekonomisi aylardır büyümüyor. Rusya-Ukrayna savaşı başlayıncaya kadar enerji sorununu Rusya’ya bağladığı borular sayesinde ucuz ve pratik bir şekilde halletmişti. Savaşın başlaması ile ciddi bir enerji şoku yaşıyor. Başka yapısal sorunları da var. İhracata aşırı bağımlı bir ekonomi. Dünya ticareti yavaşlayınca başı ağrıyor. Otomotiv gibi lokomotif sektörlerde de Çin bağımlılığı var. Ülkenin altyapısı eski ve yenilenmesi gerekiyor. Dijitalleşmede diğer gelişmiş ülkelere göre geride kaldılar. Büyük şirketler çalışan sayısını azaltmaya çalışıyorlar. İş barışı bozuldu, grevler ve protestolar sıklaştı. Enerji maliyetlerinin yanı sıra vergi yükü de yüksek.
Merz’in şu ana kadar öne sürdüğü program ekonomistlerin gözünde “tipik bir ekonomik muhafazakar program." Gelir ve kurumlar vergisi indirimlerini, daha az sübvansiyonu, daha az bürokrasiyi, sosyal yardımlarda değişiklikleri, deregülasyonu, yenilik, girişimcilik ve yapay zekâ desteğini ve yatırımların artırılmasını içeren politikaları kapsıyor.
Ama dönüşüm ayağı eksik bulunuyor. Altyapı, dijitalleşme ve eğitimdeki yatırımları nasıl artıracağı konusunda pek net değil. Ülkenin otomotiv gibi baskı altındaki sektörlerinin nasıl dönüşeceği belli değil. Konut krizinin nasıl aşılacağı da muğlak.
Bir de “borç freni” meselesi var "Schuldenbremse". Bu “borç freni” Almanya’da yaşanan ve Scholz’u yerinden eden siyasi krizin bir numaralı nedeniydi. "Schuldenbremse" devletin borçlanmasını sınırlamayı amaçlayan bir kural ve bu kuralı Almanlar zamanında anayasalarına koymuşlar. Koymuşlar ki; daha sonra gelen hükümetler bu yasayı eğip bükemesin, çevresinden dolaşamasınlar. Amaç aşırı kamu borcunu engellemek ve böylece uzun vadeli mali istikrarı sağlamak. Çok basitçe anlatmak gerekirse Almanya’daki kural, Alman hükümetinin bütçe açığını kapatmak için ihtiyaç duyduğundan daha fazla borçlanamayacağını ve toplam borç düzeyini kontrol altında tutması gerektiğini söylüyor. Kriz zamanlarında hükümet geçici olarak borçlanmayı artırsa da sonunda tekrar kuralın içine girmek zorunda.
Kural bir kere daha çalıştı
Bu tür kurallar ekonomilerin uzun vadeli istikrarı için önemlidir ama siyasetçileri çok sıkar. Almanya’da da olan buydu. Scholz kuralın uygulanmasına ara verilmesini isteyince koalisyon ortağı liberal Hür Demokrat Parti'nin lideri ve aynı zamanda Maliye Bakanı olan Christian Wolfgang Lindner, karşı çıktı. Scholz Lindner’i kabineden kovdu. Hükümet dağıldı. Ekonomisi sorunlu olan Almanya seçime gitti.
Kısacası, kural bir kere daha çalıştı. Ekonominin durumu ve seçmenin sıkıntıları seçim sonucunu belirledi, seçmen sıkıntıların faturasını iktidara kesti.