Dünyanın kırılarak değiştiği çok dönem bulunabilir: Devrimler, savaşlar, krizler, salgınlar… 1920’ler, ABD’de ‘Amerikan ruhunun’ değiştiği dönem olarak bilinir ama başka ülkelerde çok ilgi çekmez. Oysa Amerikan yaşam tarzı denen şey, 1920’lerde doğmuştur. ABD dünyayı bu kadar etkilediğine ve yeniden etkilemeye aday olduğuna göre -evet Çin de var- önemsiz olmamalı. Influenza salgınıyla başlıyor; tıpkı 2020’lerin COVID ile başlaması gibi. 1919-20’de ilk Red Scare (Kızıl Tehlike) var. Kadın hareketinin, kadın partisinin (Woman’s Party; evet adı bu), siyahi haklarının, hatta organize sendikal işgücünün grev yapmasının Bolşevik komplosuyla açıklanmaya çalışıldığı erken dönem McCarthy’si denebilecek Palmer -bizdeki adalet bakanı karşılığı olacak şekilde başsavcı- ve Seattle belediye başkanı Hanson gibi kamusal figürlerin başını çektiği Red Scare yani. Palmer’in biraz “Bu kış komünizm gelecek” tarzı “1 Mayıs’ta Bolşevikler iktidarı alacak” lafının boş çıkması üzerine sönmeye başlayan bir hareketten bahsediyoruz ki hiçbir spontane tarafının olmadığı söylenebilir. Ancak Woman’s Party’nin daha 1921’deki kongresinde siyahi kadınların haklarının kenara itilmesi ve doğum kontrolünün gündemden çıkarılması gibi geri adımlara rağmen hem özel hayatta hem de siyasette ve kamuda kadınların zihniyeti değişiyordu.
İşçilerin refaha kavuştuğu söylenir. Elbette 1929 krizi öncesi “iki anahtar-ev ve araba kredileri” ile ve reel ücretlerdeki artışla bu olmuştu ama eşitsiz biçimde olmuştu. En çok ileri endüstrilerde, mekanizasyona ve elektriklendirmeye açık kollarda gerçekleşmişti. Elbette ne göçmenler ne de siyahiler için fazla bir şey ifade etmiyordu. İlginçtir 1920’lerin gözde konularından biri -bugün olduğu gibi- göçmenliğin sınırlandırılmasıydı. Yine de 1929’a gelindiğinde elektriği olan evlerin yüzde 98’inde ütü, yüzde 44’ünde elektrik süpürgesi ve yüzde 35’inde çamaşır makinesi vardı. Tabii araba sahipliği bundan çok daha önemliydi. 1928 San Francisco’sunda tramvay sürücülerinin yüzde 26’sının kendi arabalarına sahip olduğu yazılıyor. Ancak niteliksiz işçilerde bu oran yüzde 3’e kadar düşüyordu.
Bir bakalım: 1920’ler bize ışık tutabilir. Birkaç rakam benzinle çalışan otomobil devrinin başlamasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. 1904 yılında William C. (Billy) Durant -General Motors’un kurucusu- otomotiv işine girmek için ilk adımı atarken New York sokaklarında 100.000’den fazla atlı araba çalışmaktaydı. Ülkenin tamamında sadece 8.000 motorlu araç bulunuyordu. 20. yüzyılın başında ABD’de sadece 144 mil uzunluğunda -yaklaşık 215 km- motorlu araca uygun yol vardı. Doğumda hayat beklentisinin 47 yaş olduğu ve evlerin yüzde 85’inde banyonun bulunmadığı modernite öncesi bir kırsal Amerika tablosuna benzinle çalışan motorlu kişisel taşıt aracının (otomobil) birkaç sene içerisinde bomba gibi düştüğü söylenebilir.
Dönem, Henry Ford, William (Billy) Durant, Alfred Sloan, Walter Chrysler gibi gelecekte iş idaresi bölümlerinde girişimci ve yönetici olmanın ne demek olduğunu anlatmak için örnek gösterilecek başarılı işadamlarının otomotiv sektörüne damga vurduğu dönemdir. O kadar ki Veblen’in mühendisler için kullandığı “sanayi kaptanları” ifadesi gerçek hayatta da kullanılıyordu. Buick ve Chevrolet markalarını yaratan ve aynı simli şirketleri kuran ve GM’i neredeyse tek başına bir dev haline getiren Billy Durant için kendi kasabası Flint-Michigan’da 1911 yılında düzenlenen bir törende “El Capitan de Industria” sloganı kullanılıyor ve o gece dağıtılan purolara bile bu slogan basılıyordu. 1904-1905 dönemecinde yola çıkmış sayılabilecek Amerikan otomotiv endüstrisi 1919 yılına gelindiğinde yılda yaklaşık 2 milyon araç üretiyordu (1.974.300) ve yüzyılın başındaki yıllık 3.700 araç üretimine göre 20 yılda artış yüzde 500 olmuştu. Otomotiv endüstrisi tekstil ve konfeksiyonun açık ara önünde ülkenin bir numaralı endüstri kolu haline gelmişti. Demiryolu mühendislerinin ürettiği ve yaygınlaştırdığı markalar, Chrysler gibi, Ford otomobillerinin yanında pazar payı almaya başlıyorlardı. General Motors 1920 yılında Buick, Oldsmobile, Cadillac, Chevrolet ve Oakland markalarını üretmekteydi.
Ford’un T modeli elbette farklıydı çünkü tarihte ilk defa bir araç, bir büyük makine, bir araba onu üreten işçiler tarafından satın alınabiliyordu. Başlangıçta da belirtildiği gibi, kitle üretiminden kitle tüketimine geçişte de otomotiv sektörü doğrudan rol oynamıştır. General Motors’un finans şirketi (GMAC-General Motors Acceptance Corporation) 1919 yılında tüm GM ürünlerinin satın alınmasında geçerli olacak şekilde ilk tüketici kredisi ve bugünkü kredi kartının atasını yaratmıştı. Elbette, Ocak 1914’te Ford’un tüm fabrikalarında 5 dolar günlük minimum ücret/8 saatlik iş günü sistemine geçmesi -ki ücretin yaklaşık yarısı kâr payı şeklindeydi ve 8 saatlik iş günü günde 2 saat daha az çalışma demekti- otomotiv sektörünün en büyük atılımlarından birisini oluşturuyordu. Fordizm, işçilere araba satmakla kalmıyor, işçi sınıfını yarı-nitelikli işgücü arz eden yeni bir orta sınıfa dönüştürme projesi gibi sosyal ve ekonomik ölçekte makro bir vizyona dönüşecek bir atılım da sağlıyordu.
Araba çok önemliydi ve muhtemelen elektrikli araba da bir sembol olarak yeni dönemin sinyali olacak. Otomotivdeki gecikme şimdi telafi ediliyor. Yoksa benzinli araba dönemi yıllar önce de bitirilebilirdi. Yapay zekâ elbette kritik ötesi önemde ve çok değil en geç 10 sene içinde her şey değişecek. Bill Gates belki de haklıdır: Enerji (değişen mühendislik), biyoloji/tıp/genetik ve bilgisayar mühendisliği (AI) geleceğin temelleri olacak. Belki de AI kodu yazamayanlar bırakalım işi, okuyacak okul bulamayacak. Çünkü her şey onunla başlayıp onunla bitecek. 2020’lerin ne kadar dönüştürücü bir dönem olduğunu görmek için 2035’i yaşamak gerekecek. Ancak o zaman geri dönüp bakıldığında Çin’in ne yaptığı ve ABD’nin neye, neden odaklandığı anlaşılabilecek.