Maruf BUZCUGİL/Canan SAKARYA
Seçim süreci, TBMM’nin yapısı, Altılı Masa ve ekonomiye ilişkin açıklamalarda bulunan Süreyya Sadi Bilgiç, partilerin hazırlıkları dikkate alındığında, nisanın seçim için erken bir tarih olduğunu kaydetti. “Türkiye’nin uyguladığı ekonomi politikasının doğru” olduğunu savunan Bilgiç, “Cumhurbaşkanımız ve ekonomi yönetimi gerekli kararları alıyorlar ve başarılı olacaklarını düşünüyorum” diye konuştu.
AK Parti Isparta Milletvekili TBMM Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç, seçimlerin Kurban Bayramı, Hac dönemi, sınav takvimi dikkate alındığında 18 Haziran yerine en geç Mayıs ayının 7’si ya da 14’ü gibi yapılabileceğini söyledi. Sahada Cumhurbaşkanı ve cumhur ittifakı açısından bir sıkıntı görmediğini söyleyen Bilgiç, “Altılı Masanın adayının kim olduğu önemli değil neticede sizin ortaya koyduğunuz iş, gösterdiğiniz performans belirleyici olacaktır. Hiç kimsenin karşı tarafın adayına göre bir tercih belirleyeceğini düşünmüyorum. Neticede ortam ve sahaya baktığımda ben Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı açısından bir sıkıntı görmüyorum, saha bize bunu söylüyor” dedi. Bilgiç uygulanan ekonomi programının bugünkü konjonktürde doğru bir politika olduğunu da söyledi. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan TBMM Başkanvekili Bilgiç, Ankara Temsilcimiz Maruf Buzcugil ve Parlamento editörümüz Canan Sakarya’nın sorularını şöyle yanıtladı:
Seçimlerin öne çekilmesi bekleniyor, seçim takvimiyle ilgili öngörünüz nedir?
Kurban Bayramı, Hac dönemi, okulların tatil olması, üniversite sınavı dikkate alındığında seçimlerin Haziran’a kalmadan Mayıs ayı içerisinde bir tarihte olacağı net diyebiliriz. Meclisten, Mayıs ayına ilişkin bir kararı çıkarabilmek mümkün olur mu olmaz mı önümüzdeki süreçte ilgili arkadaşların yapmış olacakları temaslarla netleşeceğini düşünüyorum. Öyle olmadığı takdirde Cumhurbaşkanı kararı ile bu süreç işleyecek. 6 Nisan’dan sonrası için muhalefetin açıklamaları var ama netice itibariyle bütün bu Haziran ayının takvimini de göz önüne aldığımızda en geç Mayıs ayının 7 ‘si ya da 14’ü gibi seçimlerin gerçekleşeceğini düşünüyorum. Buna bağlı olarak da zaten aday listelerinin belirlenmesi ve teslim edilmesi, Nisan başına tekabül ediyor. Önümüzde de epey bir iş yükü var, ocak, şubat ve mart aylarında Meclisin çok yoğun bir çalışma içerisinde olacağını düşünüyorum. Ben siyasi partilerin kendi içlerinde bu süre içerisinde belli bir noktaya gelebileceklerine de inanıyorum.
Meclisten 360 oyla seçim kararı çıkabileceğini mi düşünüyorsunuz?
Evet, Meclisten 360 oyla seçim kararı çıkabilir. Bu süreçleri, bu temasları yürütecek arkadaşlar neler konuşur, masaya neler gelir, hangi argümanlarla partiler karşılık verirler bunları hep beraber göreceğiz.
Nisan ayını çok olası görmüyorsunuz herhalde?
Görmüyorum, partilerin hazırlık dönemleri açısından baktığımızda Nisan ayını erken bir tarih olarak görüyorum.
Son dönem AK Parti farklı seçmen gruplarının taleplerini karşılama noktasında ardı ardına adımlar atıyor. EYT, asgari ücretteki artış, sözleşmeli personele kadro gibi düzenlemeler dikkat çekiyor. Bunların seçmende karşılığı ve seçim sonuçlarına yansıması noktasında değerlendirmeleriniz nelerdir?
Toplumsal beklentiler doğrultusunda atılan adımlar var. Genel kamu maliyesine yani bütçe imkanlarına da baktığınızda bir yük olarak görülebilecek bu adımları, bütçenin kaldırabileceğini görüyoruz. Diğer taraftan son derece önemli projeler 2023’te devreye girecek. Karadeniz doğalgazının mart ayından itibaren çıkarılmaya başlanacağını düşündüğümüzde son rezervlerle birlikte 1 trilyon dolar değerinde 710 milyar metreküp olarak ifade edilen bir rakama ulaştı. Arama faaliyetlerinin hem Karadeniz’de hem Akdeniz’de devam ediyor olması umut vadeden önemli gelişmeler. Nükleer santralde son aşamaya geliniyor, birinci ünitede üretim başlayacak. COVID-19 salgını ardından başlayan Rusya- Ukrayna savaşı enerji fiyatlarında yaşanan artış, ticaret savaşları dikkate alındığında Türkiye’nin böyle bir süreçte her türlü olumsuzluğa rağmen pozitif şekilde ayrıştığını söylemek yanlış olmaz, 250 milyar dolarlık bir ihracat rakamına ulaşıldı. Bu üretim gücünün son derece arttığını gösteriyor.
İhracatımız artıyor ama ithalatımız çok daha hızlı artıyor, dış ticaret açığımız, cari işlemler açığımız rekor kırmış vaziyette… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Burada sizin üretim gücünüzün yükseliyor olması son derece önemli. İhracatı sağlamak için bazı ikame mallara, ara mallara ve hammaddeye ihtiyacınız var, ihracatı gerçekleştirebilmek için bazı ithalat kalemlerinin artması son derece doğal. Ama bir başka gerçek var, enerji maliyetleri… Çimento fabrikanızda kullandığınız tonu 80 dolar olan kömür geldi 420 dolara. Doğalgaz maliyetleri ortada. Bütün bunlara rağmen, bu artışların vatandaşa yansıtılmaması için de çok ciddi bir sübvansiyon yapıldı. Yoğun bir baskının oluştuğu böyle bir ortamda ithalatın artması, dış ticaret açığının yükselmesinden daha tabii bir şey olamaz. Bu durumu ne bir şaşkınlıkla ne de bir eleştiri ile karşılamak lazım. Burada temel olan sizin ihracat rakamlarınızdır, bu sizin üretim gücünüzün gelmiş olduğu noktayı gösteriyor.
Enflasyon bir miktar gerileyerek yüzde 64.27 olarak gerçekleşti ama çok yüksek bir enflasyon söz konusu…
Kesinlikle yüksek ama sizin girdi fiyatlarındaki artışın hepsini kontrol etme şansınız yok yani temelde bir kere bu iş enerji ile başlıyor. Dünyada fiyatlar oturmadığı sürece sizin enflasyon noktasında çok ön almanız da mümkün değil. Bugün Avrupa’da, Fransa’nın, Almanya’nın gelmiş olduğu nokta, ABD’de yaşananlara bakmak lazım.
“SİYASETİN, SİYASET ÜZERİNDEKİ VESAYETİ ORTADAN KALKTI”
Altılı Masa ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ diyerek yola çıktı. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir? Mevcut sistemi de dikkate aldığınızda atılması gereken yeni adımlar var mı?
Ben bu iddiaların altının tamamen boş olduğunu düşünüyorum, bir sistem vardır, güçlendirilmiş parlamenter sistem ne demek? ‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem’ diye yola çıkıyorsanız parlamenter sistemin bu ülkeyi doğru bir şekilde yönetmeye yeterli olmadığının bir ön kabulünü yapıyor olmanız lazım. Arkadaşlar bunu da reddediyorlardı. ‘Parlamenter sistem’ diyorlardı bugün ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ diyorlar. Vesayet dediğimizde vesayeti, siyaset üzerindeki diğer anayasal kurumların ya da baskı gruplarının vesayeti olarak tanımladık, bu bazen asker, bazen yargı bazen bürokrasi, bazen sendikalar oldu. Aslında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle birlikte en önemli şeylerden bir tanesi siyasetin siyaset üzerindeki vesayeti ortadan kalktı. Sizin mevcut sisteminizde öylesine tanımlanmış bir cumhurbaşkanı vardı ki; öylesine geniş yetkilerle donatılmış ama hiçbir şekilde sorumluluk taşımayan bir cumhurbaşkanı. Bakıyorsunuz başkomutan, bütün silahlı kuvvetlerdeki atamalarda imza sahibi, geliyorsunuz yürütme tarafına cumhurbaşkanının istemediği hiç kimseyi ne bakan yapabilirsiniz, ne müsteşar, ne müsteşar yardımcısı, ne de genel müdür. Cumhurbaşkanı üçlü kararnameye tabi olan her atamada nihai söz sahibi. Düşünün ki; o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir isim bile her istediğini bakan yapamadı, Merkez Bankası’nın başına istediği kişiyi getiremedi, bunları hep beraber yaşadık, kaç sefer döndü. Burada yürütmenin üzerinde bir vesayetiniz var, yasama tarafına bakıyorsunuz istediği yasayı veto edebiliyor, istediği maddeyi geri, isterse Anayasa Mahkemesine götürüyor, isterse referanduma götürüyor, yasamanın üzerinde de müthiş bir vesayet. Yargıya bakıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerini atıyor burada da bir vesayet. Biz bunların faturalarını 2001’de ödemedik mi? O günkü siyasi krizle birlikte Parlamentodaki bütün siyasi partilerin bunun bedelini ödediklerini, parlamento dışında kaldıklarını görüyorsunuz ama Cumhurbaşkanı bir bedel ödedi mi, hayır hiçbir bedel ödemedi.
Altılı Masa çalışmasında cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlandırılması ve sembolik bir cumhurbaşkanı öngörülüyor…
Siz bunu devletin işleyişi açısından mantıklı görüyor musunuz? Ben 12 yıl Plan Bütçe Komisyonu başkanlığı yaptım. Anayasal bir komisyon, anayasa Plan Bütçe Komisyonunu öyle bir tanımlamış ki bir iktidar komisyonu hüviyetinde. Görüşülen kanunların yüzde 95’i hükümetlerden gelen tasarılar sadece AK Parti değil, bütün dönemler için söylüyorum, kalan yüzde 5’i de milletvekillerinden gelen teklifler ama hepsinin altında da iktidar milletvekillerinin imzası var. ‘40 üyeden oluşur en az 25’i iktidar milletvekillerinden olur’ demiş. İktidar komisyonu hüviyetinde tanımlamış, sadece noterlik yapmış. Bugün yeni sistemde, Meclisin yasama kapasitesini artırılması gerekebilir, ihtisas komisyonlarının daha iyi çalışır hale getirilmesi, insan kapasitesinin güçlendirilmesi gerekebilir ama baktığımızda teklif verme işi parlamentoya geçmiş durumda. Bir gerçeği de kabul edeceğiz parlamento tek başına anayasa temel hak ve hürriyetlere ilişkin düzenlemeler yapar ama milletvekillerinin yürütmenin ihtiyaçlarını da dikkate alması onlarla birlikte yürümesi son derece olması gereken bir şey ama bunu yaparken de bunun altyapısını oluşturmanız lazım. Yürütmenin mecliste temsilini, bakanların gelişlerini gidişlerini, komisyon çalışmalarını yeniden düzenlemeniz, Meclis İç Tüzüğü ile bunları yeniden tanımlamamız lazım. Muhalefet; “Yürütme hazırlıyor siz imzalayıp getiriyorsunuz” diyor ama bundan daha doğal doğal bir şey olabilir mi? Neticede bugün EYT kararının sahibi sonuçta yürütme değil mi? Milletvekilleri ile birlikte çalışılacak ve milletvekilleri bunu sunacak, yoksa parlamentonun kendisini yürütmenin yerine koyup bu kararları kendisinin direk alıp uygulamaya koyması açısından baktığınızda bütçe dengeleri açısından bu yapılabilir bir şey midir? Yapılamaz.
Cumhurbaşkanı ve kabinesi açısından da bütçe hakkı geçerli…
Şunu anlamamız lazım, bütçe hakkı doğru ama yeni sistemle birlikte seçilmiş cumhurbaşkanı ve onun kabinesi açısından da bütçe hakkı geçerli. O zaman şunu bileceğiz bütçe hakkı gereği bütçeyi denetleme hakkı yasamada ama bütçeyi yapma ve hazırlama hakkının yürütmede olduğu kültürünü benimsememiz lazım. Bugün çok daha güçlü, partilerin sandalye dağılımına göre belirlenmiş bir Plan Bütçe Komisyonu var. Yasamanın da yürütmeye müdahalesinin önünü kesmek lazım. Sayıştay açısından baktığınızda Türk Sayıştay’ı dünyada en etkin çalışan denetim kurumlarından bir tanesi. Sayıştay Eurosia kuralları çerçevesinde bir denetim yapmakta. Bugün 200’ün üzerinde kurumun denetim raporu Meclise sunuluyor. İçtüzükte yapılacak bir düzenleme ile Plan Bütçe Komisyonunun altında bir kesin hesap alt komisyonu kurulabilir, gelen raporlar burada ciddi şekilde görüşülüp, enine boyuna ele alınır. Bununla ilgili bir içtüzük değişikliğine ihtiyaç var.
AK Parti’nin kaybedeceği, bir şehir efsanesi
Cumhurbaşkanının yeniden seçilebilmesi ihtimalinin olduğu, ancak Meclis’te AK Parti’nin çoğunluğu kaybedebileceğine ilişkin değerlendirmeler var, bunlara ne diyorsunuz?
Şehir efsanesi… Vatandaş son derece bilinçlidir, kimsenin bir tarafı desteklerken bir tarafı da cezalandırayım diye bir anlayış içerisinde olması mümkün değil. Bunun belli çevreler tarafından algı oluşturmak için yapıldığını düşünüyorum. Gerçeklikle bir alakası yok, vatandaş niye böyle bir tercih kullansın. Bir tarafta cumhurbaşkanını seçeceksiniz öbür tarafta CHP, HDP ya da İYİ Parti’yi tercih edeceksiniz. Bunun kendi içerisinde gerçekliği olmaz.
Seçim sonrası politikada bir değişiklik olmaz
Seçimden sonra hangi parti iktidar olursa olsun bir orta vadeli sıkı para politikası gerekir şeklinde değerlendirmeler yapılıyor, bunlara katılıyor musunuz?
Belli klişeler içerisinde bu değerlendirmeler yapılıyor, bu değerlendirmelerin Türkiye’nin gerçekleri ile uyuştuğunu düşünmüyorum. Her zaman sıkı para politikası önerilen bir durum, o sıkı para politikalarını Avrupa’da uygulamaya başladılar sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Ben seçimlerden sonra da uygulanan ekonomi politikasında bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Çünkü siyasette de bir değişiklik olmayacak, mevcut iktidar yine iktidarını, muhalefet de muhalefeti sürdürecek.
Enflasyon geçmişte %200-300’den tek haneye geldi
Tüm dünya durgunluğu göze alıp enflasyonla mücadele kararlılığı gösteriyorlar…
Nereye kadar gidebilirler böyle, üretmediğiniz, sektörleri devlet olarak desteklemediğiniz vatandaşınızı rahatlatamadığınız noktada bu işin sürdürülebilir olması mümkün değil. Bu bakış açısında ne asgari ücrette ne de emekli ya da çalışan maaşlarında bu artışları yapabilirsiniz yani kapanma gibi bir durum, zaten bu tarz politikalar doğru kararlar da değil. Türkiye’nin uygulamış olduğu bu politika bugünkü konjonktür içerisinde doğru bir politikadır. Bu ülke geçmişte yüzde 200 -300 enflasyonları yaşadı sonuçta tek hanelere kadar da indirildi. 2023’ün ilk aylarında temel hedef, enflasyonu iyice aşağılara çekmek, bununla ilgili Cumhurbaşkanımız ve ekonomi yönetimi gerekli kararları alıyorlar ve başarılı olacaklarını düşünüyorum.