Yener KARADENİZ
“Kuzey Ren-Vestfalya ve Türkiye Sanayisinin Yeşil Dönüşümü için Uluslararası İş Birliği” etkinliği İstanbul Sanayi Odası (İSO) Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. Alman-Türk Ticaret Sanayi Odası (AHK), Duisburg Belediyesi, Duisburg Business & Innovation, NRW.Global Business ve EKONOMİ Gazetesi iş birliğinde düzenlenen etkinliğe Türkiye ve Almanya’dan çok sayıda şirketin üst düzey temsilcisi katıldı. Katılımcılar iki ülke arasında özellikle yeşil enerji alanında ortak yapılabilecek çalışmalar konusunda görüş alışverişinde bulundu ve yatırım fırsatlarını değerlendirdi.
Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren İstanbul Sanayi Odası Genel Sekreteri Haktan Akın, sanayinin karbonsuzlaşmasını amaçlayan dönüşümde; kaynak verimliliği, yenilenebilir enerjiye geçişin süratlenmesi ve atık yönetiminin iyileştirilmesinin önem kazandığına dikkati çekti. İSO Genel Sekreteri Akın, yeni küresel düzende Türk sanayisini yakından ilgilendiren konuların başında AB Yeşil Mutabakat’ı ve bununla ilgili yasal düzenlemelerin geldiğini söyledi.
Gerek bu düzenlemelerin dış ticarete etkisi gerekse yatırım ve finansman ortamı nedeni ile karbonsuzlaşmanın önem kazandığını anlatan Akın, İSO olarak bu konuda pek çok destek faaliyetini hayata geçirdiklerini belirterek, “İSO olarak 23 binin üzerinde üyemiz var, bunların hepsi imalatçı. Tüm firmaları bu süreç hakkında bilgilendiriyor ve firmaların yeşil dönüşüm yolculuklarına rehberlik edecek sektörel kılavuzlar hazırlıyoruz. Firmalara kurumsal karbon ayak izi danışmanlığı da sağlıyoruz” dedi. Yeşil dönüşümde önemli bir diğer konunun da enerji verimliliği olduğuna dikkat çeken Akın, bu konuda da danışmanlık hizmeti sundukları bilgisini vererek iklim değişikliği konusunda iş birliğinin artık bir seçenekten çok zorunluluk haline geldiğini vurguladı.
Etkinlikte konuşan EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, Almanya’nın en önemli sanayi şehirlerinden biri olan Duisburg’un yeşil dönüşümün de merkezi olma yolunda önemli aşamalar kat ettiğini söyledi. Güldağ, “İklim değişikliği için zaman daralıyor. Bu nedenle iş birliklerini daha fazla geliştirmenin yollarını aramak durumundayız. Umuyoruz ki sanayicilerimizle Duisburg’lu iş insanları arasında yıllara dayalı iş birlikleri ve köklü ilişkiler artarak devam edecek” dedi.
70 BİN TÜRK KÖKENLİ AİLE DUİSBURG’DA YAŞIYOR
Etkinlik, açılış konuşmalarının ardından Hakan Güldağ’ın moderatörlüğündeki panel ile devam etti. Panel konuşmacılarından Duisburg Belediye Başkanı Sören Link, Almanya ile Türkiye’nin onlarca yıl boyunca iyi ilişki içinde olduğunu belirterek bunun misafir Türk işçilerin de öncesine dayandığını anlattı.
İlerleyen süreçte misafir işçilerin ülkenin bir parçası haline geldiğini anlatan Link, “Bu işçiler ülkemizin bugünkü durumuna gelmesine büyük destek sağladılar. Birçok şirket kurdular. Duisburg ekonomisinin iyileşmesine yardımcı oldular. Şu an 70 bine yakın Türk kökenli aile Duisburg’da yaşıyor. Duisburg bu özelliği ile en fazla Türk’ün yaşadığı şehirlerden biri” dedi. Karbonsuzlaşma ve iklim-nötr hedefleri ile ilgili de bilgi veren Link, şöyle devam etti: “İklim değişikliğinden sorumlu olan insan, ters etkide de bulunabilir. Bu konuda görevimiz başlamalı. Bu görevi birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor ve bu sanayi için de geçerli. İlk hidrojen formları çalışmaya başladı. Önemli hedeflerimiz var.”
İKİNCİ DEVRİM YEŞİL HİDROJENLE GELECEK
Duisburg Business & Innovation GmbH Genel Müdürü Prof. Dr. Rasmus C. Beck, iki ülke arasında ekonomik alanda iş birliğinin nasıl geliştirilebileceği konusuna değindi. İki ülkenin ortak bir tarihi bulunduğunu dile getiren Prof. Beck, “Duisburg Avrupa’da çelik sanayiinin en önemli kenti. Almanya’nın endüstriyel devrimi Duisburg’da gerçekleşti. Duisburg olarak ikinci bir sanayi devrimini gerçekleştirmek üzereyiz. Yavaş yavaş fosil yakıtlardan uzaklaşıp iklime zarar vermeyen üretime geçmek istiyoruz. İkinci devrim bu alanda olacak. Duisburg bu nedenle değişecek.
İKİ ÜLKE ARASINDA POTANSİYEL YÜKSEK
Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası (AHK) Türkiye Genel Sekreteri ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Thilo Pahl, Almanya ile Türkiye arasında çok özel bir ilişki olduğunu belirterek geçen yıl itibari ile 45 milyar dolar dış ticaret hacmine ulaşıldığını söyledi. Almanya’nın çok uzun süre Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olduğunu dile getiren Pahl, “Metal, makine, mobilya ve kimya gibi enerji yoğun birçok alanda yakınlaşma söz konusu. Türk ekonomisi artık AB’nin değer yaratan zincirlerinin bir parçası. İki ülke arasında potansiyel büyük. Bizim İSO kadar üyemiz yok belki ama turizm önemli bir temel bizim için. İş birliklerini geliştirmek istiyoruz. Yeşil dönüşüm bu alanda önemli bir konu. Bu alanda bir ülkenin kendi yolunu belirlemesi zor bir konu. Enerji fiyatlarını konuşuyoruz. İş birliğinden bahsediyoruz. İş birliği maliyetleri düşürür. Müthiş bir potansiyel var bu anlamda” ifadelerini kullandı.
BİRLİKTE HAREKET EDERSEK BAŞARILI OLURUZ
Panelin ardından Duisburg Ekonomi, Güvenlik ve Düzenlemeden Sorumlu Belediye Meclis Üyesi Michael Rüscher, artık iklim-nötr olmak gerektiğinin altını çizerek ekonominin de buna göre hareket etmesi gerektiğini vurguladı. Duisburg’da yoğun bir çelik ve lojistik sanayisinin olduğu bilgisini paylaşan Rüscher, “Yenilebilir enerji kaynakları ile üretilen yeşil hidrojeni kullanmak istiyoruz. Bunun için bize değerli ve güçlü partnerler lazım.
Bu konuda 20 sene önce ZBT Hidrojen araştırma merkezimiz kuruldu. Hidrojen transformasyonu ile ilgili çalışmalar yapılıyor. Ama bunu yalnız yapamayız. Partnerlere ihtiyacımız var. Hidrojen ile ilgili dernek kuruldu Duisburg’da. Yeşil çelikten söz ettik. Yeşil üretim için 2 milyar Euro federal hükümet ve eyalet hükümeti tarafından desteklendik. Olağanüstü bir hacimden ve ekonomimiz için olağanüstü bir gelişmeden bahsediyoruz. Bu alanda ekonomi yetmez, eğitime de yönelmek lazım. Teknoloji ve Ar-Ge alanında Türkiye’de güçlü şirketler var” diye konuştu.
“Hidrojen çağına birlikte hazırlanalım”
“Kuzey Ren-Vestfalya ve Türkiye Sanayisinin Yeşil Dönüşümü için Uluslararası İş Birliği” etkinliği, “Sanayinin İklim-Nötr Dönüşümü İçin Uluslararası İş Birliği” konulu panel ile devam etti. Moderetörlüğünü Hakan Güldağ’ın yaptığı panelin konuşmacıları arasında Duisport CEO’su Markus Bangen, thyssenkrupp Polysius Türkiye Bölge Satış Müdürü Uğur Kaçar, Zentrum für Brennstoff zellen-Technik Genel Müdürü Dr. Peter Beckhaus, H2DER Başkanı Yusuf Günay ve EnerjiSA Üretim Operasyon ve Teknikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Emre Erdoğan yer aldı.
Panelde konuşan Duisport CEO’su Markus Bangen, Duisburg Limanı’nda iklim-nötr dönüşümün birkaç yıl önce başladığını söyledi. Geride kalan dönemde yapıda değişiklikler yaşandığını dile getiren Bangen, 24 milyon tonun bölgeden aktarıldığı bilgisini paylaştı. Bu aktarım bölgesinin alanında yeni bir terminal oluşturduklarını söyleyen Bangen, “İklim-nötr denildiğinde yeşil enerji ve yakıt hücreleri tekniği benzeri oluşumlar geliyor aklımıza. Bu çalışmalar ve blok ısı santralleri farklı enerjilerin değerlendirilmesini de beraberinde getirecek. 2025’te ilk amonyak terminalleri ve bunun ticareti de başlayacak. Amonyakta denetimimiz var. Kimya sanayisinde kullanılıyor” diye konuştu.
Ağır sanayi karbon emisyonunun yüzde 40’ını oluşturuyor thyssenkrupp Polysius Türkiye Bölge Satış Müdürü Uğur Kaçar, ağır sanayinin karbon emisyonunun yüzde 40’ını oluşturduğunu vurgulayarak, “Çelik, çimento ve kimya sektörleri en yüksek emisyon değerlerine sahip. Türkiye ile Almanya bu sektörlerde üretici ve tedarikte güçlüler. Ama bu sektörler karbondan arındırılması en zor sektörler. Bu bağlamda elektroliz ve yenilenebilir enerji yoluyla üretilecek yeşil hidrojen ağır sanayinin karbondan arındırılmasında çok önemli bir rol oynayacak. Bunun için endüstriyel ölçekte üretim gerekiyor. Ayrıca uluslararası bir emtia olarak ticaretinin de yapılması lazım. Çelik tarafında ise thyssenkrupp olarak 2045’e kadar iklim-nötr olmayı hedefliyoruz. Ama bu hedeflere ulaşmamız için devasa miktarda yeşil hidrojene ihtiyaç var. Tamamen ikliminötr çelik üretimine geçiş yaptığımızda yıllık 720 bin ton yeşil hidrojene ihtiyacımız olacak. Bu sadece bizim Duisburg’daki çelik üretimimiz için. Bu miktar dönüşümdeki sektörler için gerekli devasa miktarı da açıklıyor” diye konuştu.
Carbontochem projelerinden de bahseden Kaçar, şu bilgileri paylaştı: “Karbondioksitin hammadde olarak kullanılabileceğini kanıtlamayı hedefliyor. Bu araştırma projesi Duisburg’daki çelik fabrikasında teknoloji merkezinde başlıyor. Bu proje için 16 partner ile güçlerini birleştirdi. Projenin temelinde çelik üretiminde açığa çıkan gazların basit kimyasal bileşenlere çevrilmesi var. Bu sadece ekonomiyi desteklemekle kalmayıp çelik endüstrisinin çevresel etkilerini de iyileştirmeyi hedefliyor. Ayrıca çimento sektörü için yeşil çimento teknolojileri ile klinker faktörünü yüzde 50 düşürme, fosil yakıtları yüzde 100 alternatif yakıtla ikame etme imkanı sunuyor.” Bu konuda zorluklardan da bahseden Kaçar, pek çok zorluk olduğunu belirterek bunları aşmak için teknolojik inovasyon, uluslararası iş birliği ve destekleyici politikalara öncelik verilebileceğini vurguladı.
“Beklememek, bir an önce başlamak gerekiyor”
Zentrum für Brennstoff zellen-Technik Genel Müdürü Dr. Peter Beckhaus, enerji transformasyonunda önemli büyüklüğe ulaştıklarını anlattı. Doğalgaz boru hatlarına hidrojen doldurup nakletmek istediklerini dile getiren Dr. Beckhaus, “Bu alanda farklı prosesler, bilgi ve knowhow’a ihtiyaç var. Uzun zamandır hidrojen ile çalışıyoruz. Yakıt hücreleri ile, farklı malzemeler ile çalışıyoruz. Bir birimize destek vermeliyiz. Ar-Ge için hazırlık yapılmalı. Duisburg’a birçok şirket geldi, rakiplerimiz de geldi. Çünkü bu ürünleri yapacak kapasite var burada. Hep birlikte gerçekleştirebiliriz. Bir de Duisburg Eğitim Merkezi var, hidrojen alanında çalışacak. Meslek içi eğitim de yapılmalı. Bu işe hazırlıklı şekilde girişmek gerekiyor” diye konuştu. Hidrojen konusu da dahil olmak üzere yeni teknolojilerin önemine dikkat çeken Dr. Beckhaus, “Pazarın da güvenli olmasını beklememekten söz ediyorum” diye konuştu.
“Türkiye’yi hidrojen çağına hazırlayacağız”
Yeşil Hidrojen Üreticileri Derneği (H2DER) Başkanı Yusuf Günay, geçmişte yenilenebilir enerji üretip piyasasının oluşmasının uzak bir ihtimal olarak görüldüğü Türkiye’nin bugün AB’de 5. sırada yer aldığını anlattı. Bu hali ile potansiyelin onda birinin bile daha gerçekleştirilemediğini söyleyen Günay, “Paris İklim Anlaşması, küresel ısınma ile birlikte sanayinin yeşil dönüşümünü zorunlu kılıyor. Yeşil dönüşüm olmadan karbonsuzlaşma mümkün değil. Özellikle enerji ve ısı yoğun sektörlerde böyle. Hidrojen mucize bir ürün. Atığı üretirken oksijen, tüketirken su olan bir enerji kaynağı. Bizde de enerji dediğimizde en fazla konuşulan konulardan biri hidrojen. Önündeki engeller de çok fazla. Taşınması, güvenliği hepsi bir risk. Uluslararası iş birliği ile bunları aşabiliriz. Alman dostlarımıza Türkiye’de hidrojen çiftlikleri yatırımı yaparak Türkiye’de hidrojen üretmelerini tavsiye ediyorum. Kamuoyunda çok daha fazla bilgilendirme faaliyetlerinde bulunacağız. Türk sanayisini, iş dünyasını hidrojen çağına hazırlamak gibi bir görevimiz var” dedi.
Şu ana kadar 90 milyon ton hidrojen tüketildi
Henüz yeşil hidrojen piyasasının oluşmadığını anlatan Günay, şöyle devam etti: “Bu piyasanın oluşması için bazı aşamalardan geçilmeli. Sınırda Karbon Vergisi ile birlikte tüketilen enerjiye göre sektörler vergiye maruz kalacak. Bu gibi uygulamalar hidrojeni aşama aşama kullanılır hale getirecek, bu şekilde piyasası oluşacak. AB’de destek ve teşvikler var. Bir piyasa oluşturma gayreti var. Hemen bugünden yarına olmasa bile 2030’lu yıllarda oluşur piyasa. Şu an dünyada bugüne kadar tüketilen hidrojen miktarı 90 milyon ton civarında. 2030’da bu 500 milyon tona çıkabilir. Türkiye olarak bizim Kuzey Afrika ülkelerinden daha verimli yenilenebilir enerji kaynaklarımız var. Alman dostlarımıza Türkiye’de hidrojen çiftlikleri yatırımı yaparak Türkiye’de hidrojen üretmelerini tavsiye ediyorum” dedi.
2053’te de 70 GW hedefimiz var
EnerjiSA Üretim Operasyon ve Teknikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Emre Erdoğan, hem Türkiye hem de yurt dışında farklı iş birlikleri ile ilgili çalışmalar yaptıklarını belirterek şu bilgileri verdi: “En kritik nokta yeşil hidrojenin üretim maliyeti. Bu maliyeti minimuma indirmek için hem finansman hem de üretim maliyetlerini minimuma düşürmek gerekiyor. Türkiye’de yenilenebilir enerji üretim potansiyeli var. AB’ye göre de bunlar rekabetçi fiyatlar. Bizim YEKA2 projesinde 35-40 dolar MW/saat başına fiyat ile elektrik üretmeyi taahhüt ettik. Bunlar AB’ye göre rekabetçi rakamlar. Yeşil hidrojen üretim noktasında en önemli konu karşılıklı alım anlaşmaları. Bu uzun süreli anlaşmalar ile çözülebilir.” Yeşil hidrojen regülasyonlarının gelişmesi için yapılması gerekenler konusunda ise Erdoğan, şöyle konuştu: “Herkes Türkiye’de biraz daha regülasyon tarafına bakıyor. Bunlar yeşil hidrojene veya dönüşüm için üretim yapanların göğüslemesi gereken maliyetleri ortaya koyuyor. Bu da yeşil hidrojen ve dönüşüme hız kazandıracaktır. Diğer beklenti net birtakım tarifelerin ortaya konması. Biz 2040’lı yıllarda tamamen yenilenebilir santrallerden üretilen elektrot ve yeşil hidrojen ile tüm enerjimizi sağladığımız bir dünyada yaşayacağız. Ciddi yatırımlar söz konusu. İhtiyacı karşılama noktasında bugün hala biraz gerideyiz. 2030’da Türkiye’de 2 GW, 2023’lerde 5 ve 2053’te de 70 GW elektrolizör kurulu gücüne ulaşma hedefimiz var” dedi.
“Türk firmaları Avrupa’dan dünyaya Kuzey Ren-Vestfalya’dan açılıyor”
NRW.Global Business Türkiye Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya, “Kuzey ReniVestfalya: Türk şirketlerinin Almanya ve Avrupa’daki Sanayi Merkezi” konulu bir konuşma ile bölgedeki yatırım ortamı ve yatırım fırsatları konusunda katılımcıları bilgilendirdi. 15 yıldır Türkiye’de Avrupalı ve Türk şirketleri Kuzey Ren-Vestfalya ticaret bölgesine kazandırmak için çalıştıklarını anlatan Dr. Akkaya, bunu da başarı ile gerçekleştirdiklerini söyledi.
Kuzey Ren-Vestfalya’yı Avrupa’nın kalbinin attığı yer olarak tarif eden Dr. Akkaya, “Bölge Almanya’nın en büyük eyaleti olmasının yanı sıra Avrupa’nın en büyük metropolü ve dünyanın da en büyük fuar merkezi. Öte yandan Kuzey Ren-Vestfalya Almanya’nın da en fazla yabacı sermaye çeken bölgesi. Türkj firmalarının da Avrupa’dan dünyaya açıldığı kapı” dedi. Eyaletin 18 milyon nüfusu olduğunu belirten Dr. Akkaya, şöyle devam etti: “Bu nüfusun 9,6 milyonu çalışıyor, 800 milyar Euro’ya yakın GSYH yaratıyorlar. Kuzey Ren-Vestfalya bu rakam ile en güçlü Alman eyaleti olmanın yanı sıra uluslararası sıralamada da birçok ülkeden önde yer alıyor. Bu eyaletin merkezinde Duisburg yer alıyor. Merkezde makine, enerji, kimya, otomotiv, bilgi iletişim ve nanoteknolojiler gibi sektörler önde geliyor. Bu sektörleri en fazla meşgul eden konu da hidrojen. Enerjide dönüşüm yani. Onun yanında tıp teknolojileri, akıllı mobilite, biyoteknoloji, akıllı endüstriler diğer önemli konular. Bu konuda her çalışana ve yatırımcıya ihtiyaç var” dedi.
Dr. Akkaya dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Almanya’da, ülke çapında bin 800 tanınmış büyük ölçekli şirket olduğunu söyledi. Ayrıca 15.000 orta ölçekli firma bulunduğunu ve bunun bin 300’ünün faaliyet alanında dünya piyasalarında önemli hakimiyetleri olduğunu dile getiren Dr. Akkaya, “Bunların 3 bin 500’ü (332’si gizli şampiyon) bu bölgede. Burada insan kaynağına ihtiyaç var. Dijitalleşmede bu nedenle geride kalıyorlar. Mühendis, kalifiye eleman bulamıyorlar. Onun için start-up ve teknoloji firmalarına ihtiyaç var. Bunun üzerine biz de kurum olarak odağımızı klasik sanayiden teknoloji firmalarına çevirdik” şeklinde konuştu.
Yaklaşık 20.000 yabancı şirket ile en fazla yabancı sermayeli şirkete sahip olan bölgeye Türk yatırımcıların da yoğun ilgisi olduğunu dile getiren Dr. Akkaya, Almanya’ya giden Türk firmalarının yüzde 40’ının Kuzey Ren-Vestfalya’yı tercih ettiğini söyledi. Dr. Akkaya, “Bin 850 Türk şirketi var bölgede. Geçen sene 80’den fazla firma geldi. 2022’de kurulan yabancı şirketler sıralamasında Türkiye ilk sırada. Önceki sene Çin ilk sıradaydı, Bir önceki sene yine biz ilk sıradaydık. Bu anlamda Türk-Alman dostluğunu, iki ekonominin iç içe geçmişliğini burada yaşıyoruz. Çin için ABD ne ise bizim için de Almanya odur. Fokusumuz enerji odaklı yüksek teknoloji firmaları artık” şeklinde konuştu.
Almanya’daki Türk şirketlerinden başarı hikayeleri
“İletişimi daha fazla artırmamız lazım”
■ Derewa GmbH Genel Müdürü Selçuk Kılıç: Doğma büyüme Almanyalıyım. Ortağım Zihni Güneş 14 yaşında Almanya’ya geldi. Beraber 8 şirket kurduk. Duisburg’dan tüm Almanya’ya hizmet sunuyoruz. İnşaat sektöründe yangın ve afet sonrası tahribatlarda yer alıyoruz. Almanya’nın birçok şehrinde şubelerimiz var. 11 sene içinde önemli başarı hikayeleri yazdık. Duisburg’da çok fazla gurbetçi yaşıyor. Ben hem Türk hem de Alman Kültürünü çok iyi bildiğim, tanıdığım için Türk çalışanlarımızı daha iyi motive ediyorum ve daha iyi anlıyorum. Bir insanı ne kadar iyi tanır ve anlarsanız o kadar iyi motive edersiniz ve motivasyonu yüksek olan çalışanlarla başarı hikayeleri yazılır. 211 Farklı milletten 211 çalışanımız var. Başarımız buna dayalı. Almanya’da sanayi park projesi yapmak istiyoruz. Bu konuda da belediyenin çok desteği oldu. Eğer üyelerinize iyilik yapmak istiyorsanız Duisburg’u önerebilirsiniz. Bu konuda çok rahat olabilirsiniz. Bundan sonrası için de bir birimizden çok şey öğrenmemize de gerek yok zira zaten çok iyi tanıyoruz. İletişimi biraz daha artırmamız ve şeffaf hale getirmemiz lazım.
“Hidrojende ekosistem kurmaya çalışıyoruz”
■ H2ERA CEO’su Mehmet Çavuş: Firmamız endüstri 4.0 ve fabrika dönüşümleri üzerine çalışma yapan ve Deloitte’un değerlendirmesine göre de son birkaç yıldır Türkiye’nin 2. ve 3. en hızlı büyüyen teknoloji şirketi Mentor4b’nin iştiraki. Biz hidrojen teknolojileri ile uğraşanlara elektronik kart ve diğer teknolojiler konusunda destek veriyoruz, 3 yıl önce kendi elektrolizerlerimizi üretmeye başladık. Yeşil hidrojen üretebilen yakın zamanda da gazdan gaza hidrojen çevirebilen bir elektrolizerimiz çıktı. Hidrojen üretmek mesele değil, mesele bunu sanayiye uygulamak. H2ERA’yı hidrojende dönüşüm lideri olacak bir mekanizmada kurguladık. Biz hidrojen teknolojilerinde ekosistem kurmaya çalışıyoruz. Hidrojenin maliyetini düşürmek için çalışıyoruz. Hidrojeni üretmek için gerekli enerji yatırımlarını da yapabilecek ekibimiz var. Kendi elektriğimizi kendimiz ürettiğimiz için şu anda 0,79 Euro/kg hidrojen üretebiliyoruz. Bunu da bildiğimiz için şu anda Körfez Bölgesi’nde kiraladığımız yerlerde ilerde kullanacağımız hidrojenin yedeklemesini yapmak için çalışıyoruz.