FATOŞ KARAHASAN
Son yıllarda bulut bilişimde, mobil cihazlarda ve özellikle yapay zeka alanında yaşanan hızlı gelişim tüm dünyada eğitim sistemlerinde de değişim ihtiyacını artırıyor. Covid-19 ile birlikte dünya çapında hızla yaygınlaşan uzaktan eğitim uygulamaları, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına göre kişiselleştirilmiş öğrenmeyi mümkün kılıyor.
Sınıflarda kullanılan akıllı tahtalar, tabletler gibi dijital teknolojiler öğrenme süreçlerine daha fazla entegre olmaya başlamış olsa da, gerek okullar gerekse öğrenciler arasındaki dijital uçurumun azaltılması, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve tüm öğrencilerin geleceğin dünyasına hazırlanabilmesi açısından önem taşıyor. İnternet bağlantıları zayıf olan bölgelerdeki okullara altyapı desteği; sosyoekonomik açıdan daha dezavantajlı okullara ve öğrencilere mobil cihaz desteği gibi farklılaşan ihtiyaçlar söz konusu. Ayrıca eğitim içeriklerinin dijital araçlar ve yapay zeka uygulamalarını da dahil edecek ve öğrencilere 21. yüzyıl yetkinliklerini kazandıracak şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor.
Bu yazımızda dijital dönüşüm çağında eğitimin geleceği konusuna odaklanarak, TÜSİAD Silikon Vadisi Ağı Başkanı Ayşegül İldeniz, Khan Academy Türkiye Direktörü Alp Köksal, TÜBİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Tombalak ve ERG Politika Analisti Özgenur Korlu’nun içgörülerine yer veriyoruz.
Yapay zeka müfredata nasıl entegre ediliyor?
Eğitimde yeni yaklaşımlar öğrenciyi merkeze alıyor. Pek çok ülkede, öğrencilerin bilgiyi ezberlemesi üzerine inşa edilmiş eğitim sistemleri giderek terk ediliyor ve her öğrencinin kendi potansiyelini geliştirmesine olanak sağlayacak süreçler oluşturuluyor. Sosyal medya yönetiminden dijital içerik üretimine, veri analizinden programlamaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan; eleştirel düşünme, teknolojiyi verimli kullanma ve teknolojiden de faydalanarak sorun çözme gibi 21. yüzyılda giderek daha önemli olacak becerileri geliştirmeye yönelik öğretim programları tasarlanıyor.
Yapay zeka tabanlı eğitim programları, makine öğrenimi sayesinde öğrencilerin bireysel hız ve öğrenme tarzına uygun içerikler sunarak başarılarını desteklerken; duygusal ve sosyal beceriler kazandırmayı hedefleyen içerikler ve oyunlar da öğrenme sürecini daha çekici hale getirerek öğrenciler arasındaki etkileşimi artırıyor.
Teknoloji öğrencilere ve öğretmenlere zengin platformlar ve araçlar sunuyor Teknoloji hem öğrencilere hem de öğretmenlere zengin platformlar ve araçlar sağlıyor. Dijital asistanlar; “chatbotlar”; yapay zeka destekli kişiselleştirilmiş öğrenme, değerlendirme ve geri bildirim uygulamaları öğrenme süreçlerinin verimliliğini artırmaya yardımcı oluyor. Örneğin, IBM Watson, Turnitin, Gradescope gibi yapılar, öğretmenlere öğrencilerin akademik gelişimlerini izlemelerini mümkün kılan veriye dayalı geri bildirimler sunuyor. Khan Academy, ücretsiz eğitim içerikleriyle öğrencilere dünya çapında erişim imkânı sağlıyor. Udemy, edX ve Coursera üniversiteler ve profesyonel kuruluşlar ile işbirliği yaparak çevrimiçi kurs programları oluşturuyor.
Öğretmenler ve öğrenciler arasında etkileşimi artıran bir eğitim platformu olan Edmodo 100 milyon kullanıcıyı 400 bin öğretmenle buluşturuyor. Google Classroom 100 milyondan fazla kullanıcı ve 10 milyon öğretmenden oluşan bir altyapıya sahip. Kişiselleştirilmiş ders içerikleri sunan Duolingo’nun dünya çapında 500 milyonu, Cambly’nin ise 10 milyonu aşkın kullanıcısı var.
“Yapay zekanın rolü tamamlayıcı ve bütünleyici olacak”
TÜSİAD Silikon Vadisi Ağı Başkanı Ayşegül İldeniz, öncelikle yapay zekanın veriminin ne olacağını ve yaşantımızı nasıl değiştirebileceğini anlamak gerektiğine dikkat çekiyor;
▶ Dijitalleşme eğitim sistemlerinde hangi temel değişikliklere neden oldu?
Bence bir duvar yıkıldı ve tüm toplumlarda aslında sanal dünyada eğitim olabileceği üzerine algı yerleşiverdi. Bilgisayarın eğitimde bir gereç olduğu ve öğrenimi kolaylaştırdığını son yirmi yıldır biliyorduk. Ama belirli bir mekanda ve belirli saatler içinde yapılan bir etkinlik olmaktan çıkarak çok daha yaygın ve örgün bir hale geldi. Her yaştan her çalışanın kullanabileceği platformlara geçtik.
▶ Pandemi döneminde yaşanan kırılmanın uzun vadeli etkileri ne olacak?
Bahsettiğim gibi mekan ve saat bağımsız öğrenimin olabildiği ve başka şekilde bir öğrenimin mümkün olduğunu gördük. Tabii bu arada bence çok önemli başka bir olguyu da hatırladık. Öğrenim, sadece bilgi öğrenimi değil. Başkalarıyla geçinmek, işbirliği yapmak, birbirini anlamak anlamına da geliyor. Pandemide bu yetileri kaybedince, aslında bir anda okulun yararını hatırladık.
▶ ABD’de ve başka ülkelerde eğitim alanında hangi yapay zeka uygulamaları kullanılıyor?
Yapay zekadan beklediğimiz, öğrenciye özel, yani onun ihtiyaçlarını ve nerelerde zorlandığını, hangi hızda öğrendiğini anlayarak kişinin seviyesi ve hızına göre öğrenim vermek. Ayrıca sınıfta öğretmeniyle tamamlayamadığı konuları öngörerek destek olmak. Bu şekilde geliştirilen sofi stike sistemler, öğrencilerin öğrenme süreçlerini güçlendirmek için kullanılmaya başlandı.
▶ “Sizce yapay zekanın örgün eğitimdeki rolü ne olacak? Yapay zekanın rolü tamamlayıcı ve bütünleyici olacak diye düşünüyorum. Örgün eğitimin artık okul sınırlarının dışına doğru esnemesi gerekecek. Belki beceri kısmını sınıflara ve mekanlara, bilgiyi anlama kısmını bilgisayarlarla insanların etkileşimine bırakacağız. Bu da yepyeni okul modelleri demek. Proje çıkaran ve birlikte düşünen çocuklar demek.
▶ Gelecekte hangi dijital beceriler ön plana çıkacak?
Konu dijital beceriler değil, insani becerilerin öne çıkacak olması. Dijitali kullanmayı ve esas mantığını anladığınız zaman, anahtarı çözmüş oluyorsunuz. Konu, dijital gelişmelerin bizim diğer becerilerimize yer ve zaman kazandıracak olması. Yani kritik düşünce, sorgulama, yaratıcılık, merak, işbirliği ve takım halinde başarabilme yetenekleri.
▶ Dijital becerilere sahip olmayan gençler gelecekte hangi sorunlarla karşılaşabilecekler?
Dijitalleşmeye tam geçemeyen toplumlar, dijital uçurum problemiyle karşılaşabilir, eşitsizlikler daha da belirginleşebilir. Otonom makinelerin gelişmesiyle mavi yaka çalışanlara, yapay zekanın gelişimiyle beyaz yaka çalışanlara ihtiyaç azalacak ve işsizlik artacak endişesi var. Ama diğer taraftan yepyeni iş alanları da ortaya çıkacak. Bu bağlamda asıl önemli olan tüm gençlerin kendilerini yeni ve farklı yeteneklerle donatması, özellikle dijital becerilerini geliştirmesi olacak. Çünkü bu becerilere sahip çalışanlara hangi sektörde olursa olsun ihtiyaç var. Bu denklemi iyi konumlanmak ve zamanında önlem almak gerekiyor.
▶ Türkiye’deki gençlerin dijital becerilerini artırmak için neler yapılabilir?
Öncelikle yapay zekayı anlamak gerekiyor: Ne işe yarar, ne işe yaramaz; verimliliği ve yaşantımızı nasıl değiştirebilir. Bunun üzerine bazı konularda örneğin yapay zekanın yol açabileceği etik konular üzerine çok iyi bir yaklaşım geliştirmek gerek.
Ben her çeşit online kursu alıyorum ve herkese de tavsiye ediyorum. İki yıldır hiç yapmadığım bir yoğunlaşma içinde yeni şeyler öğreniyorum. Gelecekte hiç durmadan öğreniyor olacağız. Üniversite bitince öğrenme tamamlanır demek sona erdi. İnsani becerilerimizi, yani takım halinde iş yapabilmek, dinleyip soru sorabilmek, yaratıcı olabilmek gibi becerileri ancak okul hayatı sonrasında da gezip görerek, kitap okuyarak ve merak ederek canlı tutabiliriz.
Hem mesleki gelişim, hem çalışanlar hem de öğrenciler için aslında sınırsız eğitim kaynağı internet üzerinde mevcut. Yapay zekanın çalışma mantığını anladıktan sonra bunu kullanarak öğrenmek kısmı en kolayı. Bu dersleri müfredata dahil etmemiz gerek; ama en önemlisi İngilizce bilen, global veriyi anlayan ve değerlendirebilen, kritik düşünce sahibi insanlar yetiştirebilmemiz. Sınıf içi ezbere değil, yaparak öğrenmeye ve birlikte geliştirmeye dayalı bir sisteme nasıl geçeceğimiz bence en önemli tartışma.
Hindistan 2023 yılında 775 bin çalışanı yapay zeka üzerine eğitti. Stanford Üniversitesi yapay zeka endeksine göre Hindistan yapay zeka becerilerine sahip çalışanların en yoğun olduğu ve en hızlı arttığı ülke. Güney Kore, Çin gibi ülkeler çok hızlı şekilde müfredatlarını hem teknoloji ile eğitime göre değiştiriyor, hem de okul sonrası eğitim için merkezler kurarak gençleri yetiştirmek için platformlar kuruyorlar. Bizim ülke olarak topyekün bir seferberlikle bu platformları var etmemiz, dijital becerisi olan insan kaynağımızı potansiyelini kullanarak verimli hale getirmemiz gerekiyor.
“Yüz yüze eğitim ve çevrimiçi öğrenme rakip değil, birbirlerini tamamlayan kavramlar”
Khan Academy Türkiye Direktörü Alp Köksal, yapay zekanın çocuklarımıza her şeyi öğretip öğretemeyeceğine ilişkin düşüncelerini “Bir dijital öğrenme platformunun temsilcisi de olsam, hiçbir teknolojinin işini sevgiyle yapan bir öğretmenin yerini alabileceğine inanmıyorum.” cümlesiyle ifade ediyor:
Sınıftaki yüz yüze eğitim ve çevrimiçi öğrenme rakip değil, birbirlerini tamamlayan kavramlar. Dijital ortamda, iyi tasarlanan bir öğrenme deneyimiyle bilgiyi çok daha verimli aktarabiliriz. Kişiye özel bir yaklaşımla her bireyin kendine en uygun hızda, en uygun içerik ve yöntemle, zamandan ve mekandan bağımsız olarak öğrenmesi mümkün. Fakat, bilgiyi aktarmak eğitimin sadece bir aşaması. Eğitimin çıktısı bilmek değil, üretmektir. Öğrenmekten üretmeye giden yolda, beceri bilginin kalıcı hali, deneyim ise becerinin değer yaratmış halidir. İnsanlar bir arada bulundukları, etkileşim içinde oldukları ortamlarda çok daha hızlı beceri ve deneyim kazanırlar. Tam da bu sebeple, dijitalde aktarılan bilginin sınıfta yetkinliğe dönüştürülmesi gelecekte okulun değişen rolünün odağında yer alacaktır.
Gelecekte sınavlara gerek kalmayabilir
Yapay zekayı kullanarak eğitimin insan boyutunu güçlendirebiliriz. Öğretmen ile öğrencinin birebir geçirdiği değerli zamanı artırabilir, uygulayarak öğrenme ya da akran öğrenmesi için gerekli ortamı sağlayabiliriz. Öğrenciler yapay zeka destekli bir öğrenme asistanı ile öğrenirken zorlandıkları anda kişiye özel destek alabilirler. Öğretmenler ise prosedürel ve rutin işlerin bir kısmını yapay zekaya devrederek kazandıkları zamanı öğrencilerine ayırabilirler. Her bireyin öğrenme verisi okul hayatı boyunca anlık ve bütüncül olarak kayıt altına alındığında, gelecekte sınavlara bile gerek kalmayabilir.
En önemli soru ise, yapay zekanın eğitim için sağlayabileceği faydayı toplumun geneline nasıl dağıtırız? Bunu başarırsak, fırsat eşitliğini hiç olmadığı kadar güçlü kılabiliriz. Yapay zekanın sadece teknolojiye erişimi olan gruplar tarafından kullanıldığı bir gelecekte ise dijital uçurum çok daha büyüyecektir. Sosyoekonomik eşitsizlikleri azaltabilmek için yapay zekanın önemli bir rol üstlenebileceğini unutmayalım. Geri döndürülemez bu değişim sürecinde, yapay zeka okuryazarlığı ve erişimi, bireyler ve toplumların geleceği için belirleyici olacaktır.
Büyük bir kırılmanın eşiğindeyiz
Sanayi devriminin ihtiyaç duyduğu iş gücünü yetiştirmek üzere kurgulanan eğitim modeli hala dünya okullarına hakimken, ilk kez bu kadar büyük bir kırılmanın eşiğindeyiz. Teknoloji tek başına, doğru amaç için kullanıldığında fayda sağlayabilecek bir araçtan ötesi değil. Teknolojideki gelişmeleri görmezden gelerek değişime direnebilir ve eğitimde yapay zeka kullanımının önüne engeller koyabiliriz. Ancak bu sürdürülebilir veya bizi ileri götüren bir çaba olmayacaktır. Ya da hedefl erimizi baştan belirleyerek değişimi yönetebilir; iyi uygulamalardan da yararlanarak yapay zeka destekli ama insan odaklı yeni bir model ile belki de yüzyıllardır değişime karşı direnen eğitimi geleceğe taşıyabiliriz.
DİJİTAL TEKNOLOJİLER RİSKLER DE İÇERİYOR
UNESCO’nun hazırladığı 2023 Küresel Eğitim İzleme Raporu’nda (Global Education Monitoring Report) dijital teknolojilerin eğitime olası olumsuz etkileri ve riskler konusunda önemli noktalara dikkat çekiliyor. Rapora göre:
1. Eğitim teknolojisinin etkisine dair tarafsız kanıt eksikliği mevcut.
2. Dijital teknolojiler pek çok kişiye eğitim imkanı sunarken pek çoğunu da kapsam dışı bırakabilir.
3. Çevrimiçi içeriklerin kalitesi ve çeşitliliğiyle ilgili düzenlemelerin yetersizliği yeni riskler oluşturabilir.
4. Aşırı veya uygunsuz teknoloji kullanımı kişisel verilerin gizliliği ve güvenliğine ilişkin risk yaratabilir; mahremiyet ihlal ve nefret söylemi yoluyla demokrasi ve insan haklarına tehdit olabilir.
“Küresel yetenek havuzlarını geliştirmek için büyük bir fırsat”
TÜBİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Tombalak, yapay zeka kullanımının doğru stratejilerle yönetilmesinin önemine dikkat çekiyor. Yıllardır hem eğitimcilerin hem de insan kaynakları profesyonellerinin en temel konularından biri olan “yetkinlik” konusunda yapay zeka, hepimizi eşitleme potansiyeline sahip bir sosyal araç haline geldi diyen Tombalak şu yorumu yapıyor:
“Şüphesiz ki yapay zeka ve dijitalleşme, eğitimin geleceğinde kilit rol oynayacak. Ancak bu dönüşüm farklı sektörlerin iş birliğiyle ortak bir odak noktası olmaz ve doğru stratejilerle yönetilmezse, yeni eşitsizlikler yaratabilir ve hatta kötü amaçlarla da kullanılabilir. Bu nedenle, sürdürülebilir, kapsayıcı ve etik bir eğitim ekosistemi oluşturulması hem eğitimin geleceği hem de sosyoekonomik gerekçelerle gereklidir. Burada da bilişim sektörü liderlerinin, yatırımcıların, yenilikçi çözümler üretmek isteyen tüm profesyonellerin katkısına ihtiyaç var. Çünkü, bu aynı zamanda küresel yetenek havuzlarını geliştirmek için de büyük bir fırsat.
Eğitimde iyi örnekler
Dünya devleri bu alanda gerçekten örnek teşkil edecek muazzam projeler sunuyorlar. “Eğitimde iyi örnekler” deyince akla gelen ilk ülke olan Finlandiya’nın “AI in Schools” projesi, çocukların erken yaşta yapay zeka geliştirme becerileri kazanmalarını hedefliyor.
Çin’deki “Squirrel AI” ise kişiselleştirilmiş öğrenim için yapay zeka kullanıyor. Amazon Web Services, eğitim için yapay zeka araç setleri sunarak dünyanın her yerinde dijital öğrenmeye katkı sağlıyor. BM, “SkillsBuild” platformuyla dünya genelinde milyonlarca kullanıcıya yapay zeka ve veri bilimi eğitimi veriyor.
Tüm bunların arasında Türkiye için çok önemli bir örnek olabilecek Hindistan’daki “Future Skills Prime”, “AI for All”, “Google for India” gibi girişimler, dijital çağda üretime katılma kapasitesi olmayan büyük bir insan kaynağı potansiyelini üretime katmak için çabalıyor.
Yetenek havuzumuza sahip çıkmalıyız
Tüm bu veriler ışığında, eğitimde dijitalleşmeye yatırım yapmalıyız ve yetenek havuzumuza sahip çıkmalıyız. Bu hem şirketlerimiz hem de ülkemiz için gerekli. Geçtiğimiz yıl itibarıyla, çoğunluğunu STEM alanlarından mezunların oluşturduğu beyin göçü riskine karşı yetiştirdiğimiz yetenekleri kaybetmemek ve yeni yetenekler yetiştirmek için üniversite-sektör iş birliklerini merkeze koymalıyız. Genişletilmiş mentorluk programları, yeniden tasarlanmış staj programları, genç kuşakların yeni sınırlarına uygun çalışma modelleri ile tüm stratejilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.
Dijitalleşme ve yapay zeka bunu büyük ölçeklerde ve düşük maliyetlerle yapmamıza olanak sağlayarak insan kaynağını geliştirmemizi ve beşeri sermayemizi artırarak daha yüksek katma değerli üretim yapabilmemizi sağlayabilir. Bu aynı zamanda sosyo-ekonomik eşitsizliklerin azaltılmasında da anahtar rol oynayacaktır. Ulaşılabilir dijital platformlar coğrafyadan, yaştan, ekonomik durumdan bağımsız olarak, tüm çocukların nitelikli eğitime erişimini sağlayabilir. Bu da yalnızca eğitimde fırsat eşitliği değil, ülkemizin geleceği için bir yatırım aracı haline gelir.”
“Öğrencilerin bilgi-iletişim teknolojileri ile matematik becerileri birlikte gelişmeli”
ERG Politika Analisti Özgenur Korlu, TÜSİAD-ERG işbirliğiyle hazırlanan ‘Geleceğin Dünyasına Hazırlanırken Eğitime Bakış: PISA 2022 Bulguları Işığında Türkiye’de Eğitimin Durumu Araştırması’ sonuçlarını yorumlarken, Türkiye’deki öğrencilerin bilgi iletişim teknolojilerini kullanma becerileri hakkındaki algılarına ve çelişkilere dikkat çekiyor:
“PISA 2022’de bilgi ve iletişim teknolojilerine (BİT) ilişkin tutumları gösteren öğrenci anketinde en çarpıcı bulgu, Türkiye’de hem basit hem de daha karmaşık BİT becerilerinde, bu becerilere sahip olduğuna dair kendine en fazla güvenen öğrencilerin, aynı zamanda ortalama matematik puanı en düşük öğrenciler olmasıdır. Ayrıca daha karmaşık BİT becerilerinde, bu becerilere sahip olmadığını düşünen öğrenciler matematikte diğerlerine göre daha yüksek puan almıştır. Bu iki bulgu, Türkiye’de matematik becerisiyle BİT becerisinin her koşulda güçlü bir ilişki içinde olmadığını ortaya koyuyor. Diğer yandan BİT becerilerinin doğası gereği, bu becerilerin matematik yeterlikleriyle ilişkili olmasını bekleriz. Türkiye’de bunun olmaması hem BİT becerileri kazanımları, hem de matematik yeterlilikleri konusunda öğrencilerin ihtiyaçları olduğunu gösteriyor. Bu iki beceri arasında negatif bir ilişki olmaması için matematik yeterliliklerinin BİT becerileriyle, BİT becerilerininse matematikle birlikte düşünülmesi gerekiyor.“