MEHMET KAYA/ANKARA
Stanford Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Yaycıoğlu, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Ankara toplantısında Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi Ufuk Akçiğit ile birlikte panele katıldı. TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi Fatih Kemal Ebiçlioğlu yönetiminde, dünyadaki bloklaşmalar ve Türkiye’nin hangi küresel ittifak içinde varlık göstermesi gerektiği yönündeki soruyu tartıştı.
Dünyadaki ittifak rejimlerinin kriz, iç sorunlar yaşadığını belirten Ali Yaycıoğlu, “NATO’nun bir sarsılma ihtimalinden bahsediyoruz. ABD’nin NATO’dan çıkması söz konusu olmaz ama beşinci maddeden çıkması söz konusu olabilir. Ya da AB’nin içinde bulunduğu kriz diyoruz, devamlı kullanıyoruz ama buhran diyelim, İngiltere’nin AB’den çıkması, karar alma süreçlerinde zorluklar, aşırı bürokratikleşme çalışmaları vs. AB’nin ortak bir çıkar, kolektif çıkar geliştirememeleri…” yorumunu yaptı.
“Küresel güney liberal demokrasiye tepkili, küresel mekanizma sarsılıyor”
Yaycıoğlu, ikinci dünya savaşı sonrası BM ve diğer küresel ortak yönetişim platformlarında bir sarsıntının yaşandığını belirterek, “İttifak mekanizmaları, uluslararası hukuk, uluslararası dayanışma hangi dönemde sarsılıyor, hangi dönemlerde dağlıyor. Şu anda sarsılma dönemindeyiz. ABD Paris İklim Anlaşmasından çıkmıştı, girdi ve belki çıkacak, BM İnsan Hakları komisyonundan ABD’nin çıkması konuşuluyor” diye konuştu.
Dünyanın 2024’te “süper seçim yılı” yaşadığını, çok sayıda ülkenin seçim yaptığını belirten Yaycıoğlu, her ülkede nüanslar olmakla birlikte, seçimlerin küresel çaptaki sonuçlarına yönelik bazı ortak sonuçlara yönelik çıkarımlar yapılabileceğini vurgulayarak şöyle konuştu:
“Yıllardır etkili olan siyasal partiler etkinliklerini yitirdi. Müesses nizama karşı da hoşnutsuzluk var. En önemli örneği ABD seçimleri. Otoriter popülist bir hareket var. Bir torbada toplamak mümkün değil. Hepsini ideolojik olarak aynı siyasal hareketmiş gibi anlamak mümkün değil. Ortak noktalar, müesses nizama karşı tepki, popülist partilerin halktan güçlü destek görmeleri, sol partilerin gerilemesinden yararlanmaları, özellikle ve Avrupa’da göç konusundaki görüşlerinin kabulü, enflasyon meselesi hemen hemen her yerde gündeme gelmiş. Güçlü yürütme arzusu ve bunu arzu eden lider tipolojisi. Anti elitizm, anti entelektüelizm gözleniyor. Sosyal medya öne çıkıyor, klasik medya geriliyor. Sol partiler geriliyor, Avrupa’da yeşiller ciddi oy kaybetti.
Güney liberal demokrasiyi sorguluyor
Küresel yarıkürede “liberal demokrasi modelinin” sorgulandığını, “ikinci dünya savaşı sonrası kapitalizmle birlikte sunulan liberal demokrasinin ülkeleri sıçratmadığı” görüşünün yaygınlaştığını belirten Yaycıoğlu, “Güney yarımkürede Liberal demokrasi modeline karşı güvensizlik var. Bunun çok işe yaramadığı, toplumu geliştirmediği, kapitalizmin liberal demokrasi olmadan da gelişebileceği yönünde bir inanç gelişiyor. İkinci dünya savaşı sonrası model önerildi ama ülke sıçrayamadı. Bu nedenle liberal demokrasiye sıcak bakmıyor. Çin ve Rusya burada etkili. Onlar yaptı, biz de yapabiliriz, farklı alternatiflerin olabileceği inancı yaygın” dedi.
Türkiye hangi blokta yer almalı: Türkiye AB’yi canlandıracak konuma gelebilir
Dünyada çeşitli bloklaşma arayışları olduğunu, BRICS’in önemli bir alternatif olarak ortaya çıktığını, Türkiye’nin çeşitli bloklara ilgi gösterdiğini hatırlatan Yaycıoğlu, AB’yaşadığı ağır sorunlara Türkiye’nin bir çözüm olabileceğini belirtti. Mutlaka tam üyelik değil, farklı modellerin de sözkonusu olabileceğini söyleyen Yaycıoğlu şunları kaydetti:
“Türkiye’nin AB ile yaşanan tıkanıklığı var, üyelik bir yere gitmiyor. Onun canlandırılması lazım. Türkiye’nin konumu, demokratik süreç yeniden yaşanırsa, Türk ekonomisinde de düzelme sözkonusu olursa, Türkiye AB’yi canlandıracak ülke konumuna gelebilir. Bunu ciddi şekilde düşünmeye başladım. AB’nin tıkanıklığını, Türkiye dinamizmiyle, yapısıyla, demokratikleşme süreci, demokratik uyanış olursa… Bu uluslararası konjonktür içinde dünyanın geldiği Jeopolitik depreme cevap olarak Türkiye AB ile çok farklı, çok daha derin ilişkiye girebilir. AB üyeliği de olabilir, daha farklı da olabilir.
Ben burada ciddi bir imkan görüyorum. Türkiye’nin standart üyelik formu, ya da daha farklı ya da üyelik, Türkiye AB arasında yeni bir sürecin başlaması olabilir. Türkiye’deki demokratik uyanışın, normalleşmenin, hukuk devletinin tekrar gelmesi ve ekonomide istikrara kavuşması AB için Türkiye çok ciddi bir ülke olacaktır. Türkiye’nin ileri bir AB perspektifi geliştirmesi gerekiyor.”
Yaycıoğlu, tarihsel olarak Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olduğunu söyleyerek, bu noktada Avrasya, Orta Doğu, Afrika açılımlarının çok önemli ve gerekli olduğunu vurularken, diğer yandan Türkiye’nin zaman zaman kızsa ve uzaklaşsa da dönüp dolaşıp Avrupa’nın kapısını çaldığını söyledi.
“Türkiye gibi ülkeler IT yatırımı yapmalı ama pazar küçük”
Chicago Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ufuk Akçiğit de konuşmasında, ABD’de ve Avrupa’da ekonomilerin ciddi sorunlar yaşadığını kaydetti. ABD’nin tekelleşme-yoğunlaşma sürecinde olduğunu, bunun ekonomiyi zorladığını ve ticaret savaşlarıyla bu yoğunlaşmanın daha da artması tehlikesi bulunduğunu belirten Akçiğit, verimlilik sorunlarının tüm dünya için geçerli olduğunu anlattı.
Türkiye ve benzeri ülkelerin gelişme için başta bilişim teknolojileri (IT) olmak üzere teknoloji ve verimlilik yatırımı yapması gerektiğini ancak pazarın küçük olması nedeniyle mutlaka ihracat gerekliyken bunun tam başarılamadığını anlatan Yayıcoğlu, “merkezi yönlendirme, sorunları söyleyecek ve bilimsel olarak koordinasyon sağlayacak, analiz yapacak kurumlara ihtiyaç olduğunu vurgulayarak özetle şunları söyledi:
“Türkiye gibi ülkelerin IT yatırımı yapmaları gerekiyor ama bu alana yatırım yapıldığında geri dönüş gerekli. Bunu sağlamak zor, çünkü iç Pazar küçük ve görece fakir pazarlar. Bu nedenle dış pazara satış yapmak lazım. Burada da politika yapıcılar, şirketler iyi niyetli olsa da desteklerin hep sürekli ihracat yapabilen şirketler yaratamadığı görülüyor.
Peki ne yapılması gerekiyor? Birinin verimlilik için bir kurumun bunu sahiplenmesi gerekiyor. Gerekli komiteleri kurulursa, veriler incelenerek reçetesi yapılabilir. Teknoloji geliştirmek için de her şirket verimli olamaz, her şirket başaramaz. Bunun için yapabilecekleri bulmak gerekiyor, onlar desteklenmeli.
108 ülke arasından 35 senede, 34 ülke orta gelir tuzağından çıkmış. Orta gelir tuzağında 6 milyar insan var ve çıkan ülkelerin nüfusu ancak bir Pakistan kadar. Kore örneğinde, bilim ve teknoloji kurumu oluşturup, buraya kendi alanında en iyiler getirildi ve 5 yıllık, 10 yıllık kalkınma planı yapıldı.
Oluşturulan kurum, politika yapıcılara “şu işe yaradı, bu işe yaramadı” demeli. Bu elbette zor, kimse yoğurdum ekşi demez. Bu sorunu çözenler, bağımsız bir kurumla bunu halletmiş. Bu iş çalışmıyor diyebilecek bir kurum, organize edecek kurum eksikliği gözleniyor.”