Duygu GÖKSU
Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin ardından başlatılan “İzmir Yardıma Koşuyor” kampanyası çerçevesinde İzmir Ticaret Odası, Ege Bölge Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası, Şubat ayı olağan meclis toplantılarını ortak olarak gerçekleştirdiler. Toplantıya konuk olarak katılan Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, deprem gerçeğinin sanayiden, işsizlikten ve birçok konudan daha önemsiz olmadığını, en temel konu olduğunu ve iş dünyasının depremler olmadan önce konuyu gündeme almaları gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin tek deprem stratejisinin depremi konuşmamak olduğunu ifade eden Naci Görür, “60-70 bin kişi göçük altında. Depreme dair hem halkın hem yönetimin ortak bir stratejisi var. O da huzuru kaçırmamak için depremi konuşmamak. Deprem gelmeden önce maalesef gündeme de gelmez. Deprem olunca çizmelerimizi çeker sahaya gideriz. Hükümet, aç susuz bırakmadığını söyler, karnınızı doyururuz der, yaraların sarılmasından bahsedilir. Bu yara sarma edebiyatı son derece çağ dışı bir strateji. İnsanına önem vermeyen bir aklın oluşturduğu strateji. Halbuki bilgi toplumlarında bilim gücü ile yönetilen toplumlarda böyle bir strateji yok. Şu an depremden hayatını kaybedenlerin sayısı 42 bin civarında görünüyor ancak çok daha fazla kayıp olacak. Üstelik bu deprem geliyorum diye bağıran bir depremdi. 2003’ten 2020’ye kadar Elazığ’ı da depreme hazırlamak için uğraştık, kenti depreme hazırlayın dedik ama yerel veya merkezi yönetimlere anlatamadık. Kahramanmaraş’a deprem vurunca anladık ki söylemlere rağmen bir şey yapılmamış” diye konuştu.
“Türkiye’de depremi konuşmama stratejisi var”
Naci Görür, “Elbette bir yer darbe yediğinde, on binlerce insan öldüğünde oraya yardım götürülecek. Başka ne yapılabilir ki? Depremden sonra yapılan yardımları değil, bu depremin zararlarını neden azaltmadığımızı konuşalım. Niye itiraz etmiyoruz? Neyi bekliyoruz? İstanbul depreme hazır değil. Bazı hazırlıklar yapıldı ancak yeterli değil. İlk kez tarihte bu hükümet bu stratejik düşünceyi 2010 yılına doğru değiştirmeye kalktı. Çok umutlandım ancak olmadı. Ekonomi dünyası gündemine depremi neden daha önce almadı? İşsizlikten, sanayiden, iklim değişikliğinden daha önemsiz değil. Her sektörün depremi tartışması lazım. En temel sorun depremdir, değişmez” ifadelerini kullandı.
“Tüm kent parametrelerini dirençli hale getirmeliyiz”
Depremleri oluşturan mekanizmanın, 13 milyon yıldır var olduğunu ve bundan sonra da var olmaya devam edeceğini vurgulayan Naci Görür, “Depremi durduracak gücümüz olmadığına göre, depremin bize vereceği zararları bilim ve teknolojinin gücünü kullanarak azaltmak zorundayız. Bu da depreme dirençli kentlere sahip olmakla sağlanır. Kentin bileşenleri, yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem, ekonomidir. Bu 6 parametre varsa biz oraya kent diyoruz. O halde bir kenti deprem dirençli yapmak demek bu parametreleri dirençli hale getirmek demektir. Özellikle deprem kuşaklarında yer alan kentlerde yönetimi yönetmek zorundasınız. Risk analizi, acil müdahale sistemi nedir onu bilmelisiniz. Böylece kentteki kurum ve kuruluşlar organize edilebilir. Gerektiğinde doğru emri verebilir” diye konuştu.
“Bölge halkı topraklarını terk etmemeli”
İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, depremin yaşandığı illerin toplam tarım alanlarından yüzde 17 pay aldığını hatırlatarak, “Bu illerimiz tarımsal milli gelirden de yüzde 15 pay alıyor. Birçok ürünün üretimi açısından verimli ve zengin bir bölgemiz. Tekstil üretiminde de yüzde 40’ı aşan bir paya sahip. Dolayısıyla tarım, tekstil gibi sektörler için çok acil ve çözüm üreten, kalıcı önlemlere ihtiyaç var. Bu önlemler bölge halkının topraklarını terk etmemesi, ekonomik faaliyetlerin, kısacası yaşamın canlanması açısından da hayati öneme sahip” dedi.
“Afet Bakanlığı şart”
Ege Bölge Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar ise deprem sonrasında büyük bir telaş, büyük bir talep ve büyük bir arz yaşandığını dile getirerek, “Maalesef doğru dağıtılamıyor. Afet bölgesine seyahatim sonucunda en büyük ihtiyacın geçici barınma evleri ve kalıcı barınma evleri olduğunu gördüm. Bilim, liyakat, ahlak, vicdan ve denetim eksikliğimiz bunları bize yaşatıyor. Bu açıdan Adalet Bakanlığı Deprem Suçları Bürosu çok doğru bir adımdır. Ancak, çok büyük yangın, sel felaketlerinde, depremlerde de görmekteyiz ki, ülkemizde bir ‘Afet Bakanlığı’na acilen ihtiyaç var” diye konuştu.
“Deprem Çalışma ve Planlama Grubu kurulmasını öneriyoruz”
İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener de önümüzdeki süreçte insan hayatını önceliklendiren güvenli kentler inşa etmek gerektiğini anlatarak, “İzmir’i depreme dirençli bir kent olarak hazırlamak için; İzmir Valiliğimiz ve İzmir Büyükşehir Belediyemiz başta olmak üzere kentimizdeki tüm kurum, kuruşların katkısı ve odamız çatısı altında yer alan inşaat yapım ve onarım, mimar, mühendis, yapı denetim, emlak, sigorta ve ilgili tüm sektörlerimizin bilgi birikimleri ile tecrübelerinin değerlendirilmesiyle önemli projelere imza atabileceğimize inanıyorum. Kurumlarımızda, bu konuyla ilgili meslek komitesi temsilcilerimizden oluşan bir “Deprem Çalışma ve Planlama Grubu” kurulmasını öneriyoruz” dedi.