Merve YİĞİTCAN
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) şubat ayı olağan meclis toplantısında gündem, 11 ili vuran Kahramanmaraş ve Hatay depremleri oldu. Meclisin açılış konuşmasını gerçekleştiren İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, 6 Şubat’ta depremleriyle 42 bini aşan can kayıpları ve büyük yıkımın, hafızalara unutulması mümkün olmayan toplumsal bir acıyı kazıdığını söylerken, “Afetin etkilerini yerinde görmüş biri olarak söyleyebilirim ki; yaşanılan keder ve üzüntü hiçbir kelime ile ifade edilemez” dedi.
Bölgede İSO ilk 1000’de yer alan 153 firma var
Bu kadar geniş boyutlu bir depremin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ilk defa meydana geldiğine dikkat çeken Bahçıvan, deprem bölgesinin Türkiye çok önemli bir üretim üssü olduğunu vurgulayarak, “Fabrikalarımızın şu anda ne kadarının hasarlı olup olmadığı konusu inceleniyor.
Tabii ki yıkım olan fabrikalarımızın makine parkında ciddi problemler yaşayan sanayicilerimiz de olacak. Bir kere bunların ne kadar zamanda üretime geri döneceği konusu da önemli. Büyük felaketten etkilenen illerimizin GSYH içindeki payı 2021 yılı itibarıyla yüzde 10’a yakın. Bölgenin Türkiye ekonomisindeki ağırlığında tarım ve hayvancılık öne çıkmakta. Bölgenin sanayimiz içinde de hafife alınamayacak bir ağırlığı bulunmakta.
Bölgemizin imalat sanayi katma değeri içindeki payı 2021 yılı rakamlarıyla yüzde 11,5. Ve yine geride bıraktığımız 2022 yılında imalat sanayi ihracatımızın yüzde 8’inden fazlası bu bölgemizden yapılmış. Her yıl düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz Türkiye’nin 500 Büyük ve İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırmalarımızın 2021 sonuçlarında deprem bölgemizden 153 değerli firmamız yer alıyor” ifadelerini kullandı.
“Çarkların yeniden dönmesi elzem”
Depremin yaraları sarılmaya çalışılırken bölgede hem tarım hem de farklı sektörlerdeki imalat sanayiinde üretim çarklarının yeniden dönmesi için çalışmalar yapılmasının elzem olduğunu altını çizen Bahçıvan, şöyle devam etti: “Afet bölgesi ilan edilen illerden başka şehirlere yoğun bir göç gerçekleşiyor. İşte bu noktada deprem bölgesinde yaşam alanlarının yeniden hızlıca kurulması birçok açıdan önemli olduğu gibi üretim hayatı açısından da önemli.
Kalıcı konutlar inşa edilinceye kadar; geçici konutlarla o şehirlerin tekrar ekonomik ve sosyolojik yönden yaşamlarını döndürmeleri adına çok ciddi bir uğraş vermek zorundayız ki, şehir ekonomileri tekrar canlansın. Şehirlerin üretim birikimleri kaybolmasın. O sanayi tesislerimizin yıllara dayanan üretim gücü ve üretim ekosistemi yok olmasın. Bu nedenle yakın zamandaki birinci önceliğimiz şehir ekonomisinin, şehir hayatının ve şehir ruhunun tekrar canlanması olmalıdır.”
“Hatalarımız nerede, düşünmemek elde değil”
“Böyle bir afettin yarattığı acı tabloyu görürken bir tarafta da ‘Niçin böylesine ağır bir bedel ödüyoruz? Hatalarımız nerede?’ Bunları düşünmemek elde değil” diyen Bahçıvan, depremselliği yüksek bir coğrafyada yaşandığı gerçeğini hiçbir zaman unutmamak gerektiğine dikkat çekti.
‘Deprem Öldürmez, bina öldürür’ gerçeğinin bir kere daha bütün çıplaklığıyla karşımızda durduğunu söyleyen Bahçıvan, deprem nedeniyle yaşanan ölümlerden, bunca vahametten, felaketlerden mutlaka kalıcı dersler çıkarılması gerektiğini savundu.
“Deprem bizim kaderimiz miydi? Felaketin bu boyutta yıkıcı olmaması için neler yapılabilirdi? Soruları hepimizin karşısında duruyor” diyen Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu bir tek kişinin, ceza alacak iki üç kişinin üzerine yıkılacak bir konu da değil. Bu işin bu kadar acı bir noktaya gelmesinde toplumsal olarak bir sorumluluğumuz olduğunu da düşünmeliyiz. Ne yazık ki birçok faktörle birlikte değerlendirilmesi gereken bir konu başlığıyla karşı karşıyayız.
Bu hepimiz için çok ağır bir ders, çok ağır bir bedeldir. Depremleri önlemek elbette mümkün değil. Ama bilinçli ve etkili yöntemler ile deprem hasarlarını azaltabiliriz. Depremin kendisinin değil, deprem gerçeğine aykırı yapılaşmanın kayıplara neden olduğunu her daim hatırlamalıyız. Dolayısıyla, depremi afete dönüştüren insan faktörü olduğunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıyız.”
“İstanbul depremine hazır değiliz”
Bugün, yoğun nüfusu ve fay hatlarına yakın konumu sebebiyle deprem bakımından dünyadaki riskli kentler arasında yer alan İstanbul için 7,5 büyüklüğünde bir depremin öngörüldüğünü hatırlatan İSO Başkanı, bu olası depremin, tehdit altındaki çevre iller ile birlikte Türkiye’nin milli gelirinin yarısına etki edeceğini kaydetti.
Beklenen riski kabul edilebilir bir seviyeye indirmek adına eyleme geçilmemesi halinde, bedelini yine ülke olarak herkesin ödeyeceğini vurgulayan Bahçıvan, bugün ne Türkiye’nin ne de İstanbul’un; bilim dünyasının beklediği ‘Büyük İstanbul Depremi’ne hazır olduğunu söylemenin çok zor olduğuna işaret eden Bahçıvan, bu konuyu ülkenin en temel, en önemli potansiyel sorunu olarak görüp; bu soruna kaliteli ve nitelikli çözüm arayışlarıyla yaklaşmak zorunda olunduğunu dile getirdi.
Çözüm için farklı bir akla ihtiyaç var
“Bugün dünyada bunu başaran başka ülkeler olduğu gibi nasıl çözülebileceğine dönük farklı bir akla ihtiyacımız olduğunu da içinde bulunduğumuz süreç fazlasıyla ortaya koyuyor” diyen Bahçıvan, şöyle devam etti: “Artık bu iş Deprem Bakanlığı ile mi olur, “Deprem Bilim Kurulu” ile mi olur, onu mutlaka önümüzdeki haftalarda gündeme getirmemiz şart.
Ama tekrar söylüyorum: Bu coğrafyanın en büyük potansiyel problemi, en büyük potansiyel riski deprem. Hiçbir başka konu Türkiye’yi maddi anlamda, motivasyon anlamında, huzur anlamında ve de tabii cana getirdiği bedel anlamında bu kadar etkilemiyor.”
Sanayi firmalarının check-up’ı yapılmalı
İSO olarak daha önce de gündeme getirdikleri gibi İstanbul’daki tüm sanayi firmalarının samimi ve sağlıklı bir check-up’ının yapılması gerektiğini belirten Bahçıvan, “Çünkü İstanbul içerisindeki binalar eski ve çok katlı. Bu check-up neticesinde uygun olmayan binaların da çok hızlı bir şekilde dönüşümlerinin yapılması elzem.
Her şeyden önce İstanbul’daki sanayi tesislerinin depreme dayanıklılık durumunu ortaya çıkaracak bir envanter çalışmasına da acilen ihtiyacımız var. Geçtiğimiz dönem İstanbul Valiliğimiz ile yürüttüğümüz yoğun çalışmalardan çarpıcı bir örnek vermek istiyorum.
İstanbul’da Bağcılar, Güngören, Esenler, Ümraniye ve Zeytinburnu ilçelerinde sanayi tesislerinin yaklaşık yüzde 80’inin inşa yılı 2000 yılı öncesine ait. Türkiye ekonomisinin lideri konumundaki İstanbul, ekonomik ağırlığı yanında diğer illerdeki tedarik zincirlerinden finansa kadar tüm süreçlerin merkezinde. Hal böyleyken İstanbul’da gerçekleşecek depremin yaratacağı yıkıcı etkinin büyüklüğü ülkemizin geleceği için de kritik bir önem taşıyor” şeklinde konuştu.
Antakya’ya 1000 konteynerlik İSO Yaşam Kenti
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, oda olarak bölgede normal hayata yeniden dönüşe güçlü ve kalıcı katkı sağlamak amacıyla “İSO Yaşam Kenti” kurmaya karar verdiklerini açıkladı. 1000 konteynerden oluşacak İSO Yaşam Kenti’nin kurulması çalışmalarına başladıklarını ve bu kentin kurulumu öncesi çalışmaların sonuçlanma aşamasına geldiğini dile getiren Bahçıvan,
“Depremin çok ağır bir şekilde yıkım yarattığı Hatay ilimizin Antakya şehir merkezinde bir arazi Odamıza tahsis edilmiş durumda. Antakya şehir merkezindeki tahsisli arazide altyapı çalışmalarının tamamlanmasını müteakiben, yaşam kentimizin kurulum çalışmalarını hızlı bir şekilde başlatacağız.
Mart ayı içerisinde bu projemizde hayatın başlamış olmasını hedefliyoruz. Özellikle vurgulamak istiyorum ki burada inşallah sadece konteyner kent kurmayacağız. Oraya bir ruh katmak, orada bir yaşam kurmak, bu insanlarımıza daha sonra da dokunacak proje olarak İSO Yaşam Kenti’ni inşa edeceğiz. Buraya yerleşecek olan insanlarımıza en azından eğitim, gıda ve sağlık destekleri de vereceğiz” ifadelerini kullandı.