Maruf BUZCUGİL
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer İkinci Yüzyıl İktisat Kongresini EKONOMİ’ye değerlendirdi. Deprem felaketinde Kurtuluş Savaşında verilen şehitlerden daha fazla canın kaybedildiğini belirten Tunç Soyer, deprem konutlarının tarım arazilerine yapılmasının ise tarihin tekerrürüne neden olacağını söyledi. Kongrenin DİSK ve TÜSİAD’ı bir araya getirdiğini ifade eden Soyer, bunun yer yıl toplanması kararlılığında olduklarını aktardı.
-Bundan 4,5 ay önce Emek Çalıştayı’nda, ‘ortak akıl yine İzmir’den çıkacak’ demiştiniz. Ortak akıl noktasında hangi aşamadayız?
Aslında bütün bu hikayenin arka planında bir cümle varsa o da ortak akıl inşası. Bunu biraz açayım isterseniz. Biz 100 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün neden İzmir’de böyle bir kongre topladığını merak ettik. Neden İzmir, neden böyle bir formül? Şevket Pamuk sunumunda da söyledi; 1820 ile 2020 arasında 200 yıllık tarihsel dönem içinde kişi başına gelir en düşük seviyesinde. 1915-1920 arasında toplam GSH en düşük seviyede. Yani tam yanmış yıkılmış yıllarca işgal altında kalmış bir toplum. Böyle bir durumda böyle bir iklimde Mustafa Kemal -daha arkada cumhuriyet yok devlet yok. Lozan anlaşmaları yarım kalmış, geri gelmişler, barışın ne olacağı belli değil- büyük bir olumsuzluk ve kaos ortamında bu kongreyi toplamaya karar veriyor.
Bunu Meclis’te yapılacağını söylemiyor veya ulusal/uluslararası uzmanları toplayıp bir iktisat politikası belirleme sürecine girmiyor.
Türkiye’nin her yerinden okuma yazma bilmeyen çiftçisinden, sanayicisine tüccarına işçisine hepsini davet ediyor. 17 Şubat 3 Mart arasında 16 gün boyunca Türkiye’nin her yerinden gelen 1135 delegeyi oturtup çalıştırıyor.
O insanların aldıkları kararları, yaptıkları çalışmaları okuduğunuzda hepsinde de muazzam bir umut olduğunu görüyorsunuz. O özgüven ve o umutla da ortak aklı inşa ediyorlar.
Aşar vergisini kaldırılması, reji sisteminin kaldırılması, sanayi bankasının kurulması, ticaret borsasının oluşturulması, yabancı sermaye ile ilgili kararlar…
Düşün; bir tarafta Sovyet Rusya, bir tarafta batının liberal ekonomileri… Her ikisi de en yeni, en gelişecek, en geleceği planlayacak güce sahipler. İkisine de teslim olmadan, ikisinden de etkilenerek ilham alarak ama bu coğrafyanın kendi iktisat politikalarını oluşturacak.
Yani kamunun hangi koşullarda özel sektöre müdahale edileceğinin de tasarlandığı bir tablo çıkıyor ortaya. Bütün bunları okuduğunuz zaman, “bunu şimdi niye yapmayalım” heyecanını yaşıyorsunuz.
Bu kapsamda 180’nin üzerinde sivil toplum kuruluşu, vakıf, dernek davet ettik. Türkiye’nin dört bir yanından 500’ün üzerinde delegeyle toplandık, uzun toplantılar yaptık ve ortak aklı inşa etmenin mümkün olduğunu gördük.
Ortak aklı inşa etmeye çok müsait bir kadim kültür var, o kadim kültürün evlatları var. Her ne kadar otoriter, totaliter, popülist iktidarlar altında yaşamış olsa da bu toplumun insanları belki de o kadim kültürün köklerinden beslendiği için hala birbirlerini duyup dinlemeye, birbirleriyle konuşmaya, birbirlerini ikna etmeye ikna olmaya açıklar.
“Bir yanımda DİSK diğer yanımda TÜSİAD”
Bence benim hayatımdaki en büyük tespitlerden biri bu oldu. Ortak akıl lafı çok sakız edilmiş. Herkesin çokça kullandığı ama içeriği boş bir laf ama burada bunun mümkün olduğunu görerek yaşıyoruz. Yani insanlar birbirlerini saygıyla dinliyorlar. Bir toplantıda benim bir yanımda DİSK Başkanı diğer yanımda TÜSİAD Başkanı oturuyordu. Beraber toplantı yaptık. Birbirlerini duyarak dinleyerek saygıyla birbirlerinden etkilenerek görüşlerini beyan ettiler mesela. Özetle ortak aklın inşasında olağanüstü bir hikaye yazılıyor şu anda ve bu içeriği de belirliyor. Biçim içeriği de belirliyor. Steve Jobs demiş ya “aslında biçim her şeydir.” Biz onu görüyoruz. Öyle sağlam bir içerik çıkıyor ki ortaya ama sebebine baktığınız zaman o ortak akıl inşası olduğunu görüyorsunuz.
-Deprem felaketine yönelik de ortak akıl, yeni fikir ortaya çıkıyor mu?
Bunun için de yine 100 yıl öncesine bakmak lazım. O benim için çok net bir metafor. O günkü yanmış yıkılmışlık, o günkü zor koşullar, umutsuzluk, kaos ortamı, belirsizlikler; bütün o sıkıntı tablosu bugün de üç aşağı beş yukarı yaşanıyor. KONDA’nın bir araştırmasında gençlerin yüzde 86’sı gelecekte ne yapmak istiyorsun sorusuna ‘bir fikrim yok’ cevabını vermiş. Umutlar, hayaller kaybolmuş durumda. Öylesine büyük bir kaos, öylesine büyük bir belirsizlik hali var ki biraz da o yüzden yüzyıl öncesine benzetiyorum.
Kurtuluş Savaşında kaybettiklerimizden daha fazla canı depremde kaybettik. Ya da Ukrayna-Rusya savaşı bir yıldır sürüyor. Karşılaştırdığınız zaman o savaşın bilançosundan daha ağır bir durum var ortada. Büyük bir enkaz, büyük bir yıkım var. Yüzyıl öncesini yaratanlar bizim atalarımız. Başkası değil bizim babalarımız, dedelerimiz, dolayısıyla o genleri taşıyoruz. Binlerce yıldır süren kadim kültürün evlatlarıyız. Bu felaketi de aşmayı başaracağız. Sadece birbirimize inanmak, birbirimizle el ele vermek ve işte o ortak aklın inşasına katkı sağlamak mecburiyetindeyiz. Eğer bunu yapabilirsek, bütün o bizi ayrıştırma tuzaklarını aşabilirsek. Bizi bölme kutuplaştırma tuzaklarını aşabilirsek bizim önümüzde durduracak hiçbir şey yok biz bunların hepsini aşma gücüne sahibiz.
“Toplumun iradesi siyasi aktörlerin iradesini değiştirmeye başladı”
-Kongrenin katılım profilinde dikkatinizi en çok çeken ne oldu? Partiler üstü bir profil var görebildiğimiz kadarıyla.
Evet, partiler üstü demek çok doğru çünkü siyasi partiler maalesef toplumun hayatı değiştirme gücünün gerisinden geliyor. Toplum artık siyasi aktörleri şekillendirmeye başladı. Toplumun iradesi siyasi aktörlerin iradesini değiştirmeye başladı. Bence geldiğimiz en kıymetli nokta o. Bu nedenle bizim yaptığımız iş bugünün siyasal tarifiyle bugünün siyasal aktörlerinin siyasal dinamiklerinin çerçevesinden baktığımızda çok dışında, bunların üstünde bir profil ama siyasetin ta kendisi bu. Asıl siyaset bu. Katılan 180 delege söyledikleri her cümleyle, aldıkları her kararla siyaset yapıyorlar. Ama bugünkü sığlıkta değil.
-Siz iktisada çok yabancı değilsiniz. Farklı disiplinlerde uzmanlığınız var ama buradan ekonomiyle ilgili nasıl fikirler ve sonuçlar çıkmasını bekliyorsunuz?
Kongrede çok değerli sunumlar izledik, izliyoruz. Gördüğüm şey, servet dağılımında çok büyük bir adaletsizlik var. Bakıyorsunuz bir ülkenin nüfusunun yüzde 1’i toplam gelirin yüzde 40’ını elinde tutuyor. Yüzde 10’u yüzde 70’i elinde tutuyor. Ama demokrasinin daha hakim olduğu toplumlara baktığınız zaman servet dağılımında da bir adalet görüyorsunuz. Bu toplumun kalkınması için ihtiyacımız olan şey hayatın her alanında adalet. Adalete ne kadar sahip çıkarsak adaleti ne kadar çok önemsersek, servet dağılımında da ekonominin inşasında da o kadar büyük bir refah yakalayacağız.
Ben alınan tüm kararların bunun önünü açtığını düşünüyorum. Kişisel hırs ve ihtiraslarla şekillenen bir ekonomik model değil, dayanışma üzerine kurulan bir çarkın dişlisi olmayı içine sindiren, hazmeden insanların üretimiyle şekillenen bir ekonomi. Mustafa Kemal Atatürk’ün açılış konuşmasında -uzun bir açılış konuşması yapıyor- çok önemli bir bölüm var; diyor ki “Bu ülke çalışkanlar ülkesidir.” Şimdi bunu niye söylüyor? Çok çalışkan olmamız gerektiğini düşündüğü için söylüyor. Bunu da herkesi onurlandırarak yapıyor. Şimdi tabii ki bu işin sırrı üretimde. Sorunuzun asıl cevabı üretimde. Daha çok üretmek zorundayız, katma değeri daha yüksek ürünler üretmek zorundayız. O üretimin sadece bir zümrenin ekmeğini büyütmesini engellemek için, tüm topluma bunu adil biçimde yaymak için demokrasiye ihtiyacımız var. Onun da temeli adalet.
“Yeni yerleşim yerleri için bilimsel çalışma gerekiyor”
-Toplumda önemli bir tartışma var, bu yükün altından nasıl kalkacağız diye. Hatta yabancı sermayeye, yabancı müteahhitliğe ihtiyacımız olabileceğini savunanlar var. Buradan daha güncel, hayata dokunan öneriler çıkacak mı acaba?
Burada ham hayal kurmamak lazım. Gerçekçi olmak lazım. Önce gerçekten bir durum tespiti yapmak lazım. Ondan sonra asıl kafa yorulması gereken konu bunların yapılacağı yerler. Fay hattının artık orda olduğuna kimsenin şüphesi kalmadı. Peki faylar tekrar deprem ürettiğine göre acaba yeniden nasıl bir şehirleşme yapmak lazım? Acaba yeni kurulacak şehirler nerde kurulmalı, nasıl kurulmalı? Hangi teknolojiler kullanılarak yapılmalı? Bunlar üzerinde çalışılması gerekiyor. Bu da çok ciddi bilimsel çalışmalar, teknik ekipler gerektiriyor. Fay hatlarının tekrar haritasının çıkarılması gerekiyor. Bütün bunların yeniden çalışılması gerekiyor. Şimdi bütün bunları siz bir tarafa iter, tarım arazisine beton atmaya başlayıp bir sene içinde de şu kadar konut yapacağım derseniz bu popülizmden başka bir şey değil. Maalesef tarihin tekerrürüne neden olur. Bugün yaşadığımız felaketi bir vadeden sonra tekrar yaşarız. Bugün yaşadığımızdan daha ağır bedeller ödeyerek yaşarız. Daha ağır faturalar öderiz. Önce bir durup yeniden nasıl şehirler inşa etmeliyiz, depreme dirençli, afetlere dirençli kentler nasıl yaratılabilir, Bunun için ne tür mevzuat düzenlemeleri yapmak gerekir, hangi yasal tedbirleri almak lazım. Bütün bunlar konuşulmadan 100 bin konut yapacaksınız, 300 bin konut yapacaksınız, bunların zamanı değil bunlar doğru değil. Bütün bunların bilimsel bilgisi var. Sadece o tercihi yapmak lazım.
O bilimsel bilgiyi kullanarak mı bir yol haritası çizeceğiz yoksa yine o popülist söylemlerle hamaset mi yapacağız?
-Kongreden topluma umut aşılayacak mesajlar verecek misiniz?
Kongrenin sonuçları aslında kendi başına büyük bir umut gösterecek. İnsanlar bu toplantının sonuçlarını okuduğu zaman büyük umut bulacak. Çünkü aynı 100 sene öncesinde olduğu gibi toplantıya katılan delegelerin her biri çiftçiler, işçiler sanayiciler herkes bu ümidin geleceğine inanıyorlar. Herkes kendisinden sonraki nesillerin bu güzelim topraklarda hayatını sürdürmesini istiyor. Burada yaşamaya devam etmelerini istiyor. O nedenle de onun koşullarını hazırlamaya bir katkısı olabileceği umuduyla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Herkes zamanından, enerjisinden fedakarlık ediyor buraya geliyor. Uzun zamandır bu çalışma sürüyor. O nedenle ortaya çıkacak sonuçların kendisi umut verecek. Bunu göreceğiz ve biz de onların takipçisi olacağız.
Seneye yine toplanmak boynumuzun borcu
-Kongrenin devamlılığı olacak mı?
Gelecek sene tekrar toplanıyoruz. Gelecek seneki toplantıda bir senelik ilerleme raporunu göreceğiz. Kim hangi kararları aldı, hangi kararlar hayata geçirildi, kimler önünde set çekti, nerede zorluk yaşanıyor, aşmak için ne yapmak lazım? Bütün bunları takip edeceğimiz bir oturum planlıyoruz. Aynı zamanda o masaya yeni özlemler, yeni hayaller de getirilecek. Hepimiz insan evladıyız ve hayallerimizin sonu yok. Bir sene sonra başka umutlar başka şekillerde ortaya çıkacak. O nedenle biz her sene bunu yapmaya karar verdik. Biz bundan vazgeçmeyeceğiz. Çünkü olağanüstü güzel bir şey çıktı ortaya ve bunun takipçisi olmak bizim boynumuzun borcu. Hiç birimiz buharlaşıp gitmesine izin veremeyiz. O kadar kıymetli ki bu emek bu çaba, ortaya çıkan kararlar o nedenle takipçisi olacağız.